Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Mühendis Aklı - Giriş (Ahmet Atak)

Giriş Mühendis kelime olarak pek sevdiğim bir kelime değil. Arapça kökenli sanırım. Tasarımcı ya da bakımcı desen, kelimenin fiil kökünden çıkartıyorsun bir şeyler. Ama mühendis biraz farklı sanki ayakyoluna helâ demekten utanıp tuvalet demeye başlamışsınız gibi, yani sanki eylemi eylemle ilişkisiz yabancı bir kelimeyle takas edince yapılan is değişi veriyormuş gibi. Sanki dışkılamak tuvalet ihtiyacını gidermek ya da lavaboya gitmek olarak değişince, dışkı yerine oramızdan gül suyu akacak. Belki de bu yüzden olsa gerek sevemedim kendimi mühendis olarak adlandırmayı. Korkmayın, burada sizi teknik konularla falan sıkmayacağım, komiklikler falan da yapmayacağım. (Yok, biraz gülelim.) Bu dizinin konusu Türkçenin yozlaşması falan da değil. Zaten İngilizce ya da Hollandaca yazsaydım böyle bir giriş hiç olmayacaktı. İsim bir yana, teknik bir adamın bakışı her zaman biraz farklı olur.   Biz ölçmeyi biçmeyi, bir şeyleri dizayn etmeyi severiz. Benim uzmanlığım sistem odaklı arızacılık. Ya

İyi ve Kötü Üzerine I (İsmail Sen)

''İyi olan'' iyiliğini çabasına borçlu değildir. Çünkü ''iyilik'' çaba gerektirecek bir şey olmayıp plansızlıkla bitişiktir. Yani diyebiliriz ki plansız ve çıkarsız yapılan iyilik, saf bir iyinin işaretidir. Saf bir ‘’iyi’’ de her zaman suistimale açık, potansiyel bir budaladır ve hiç kimse ömrünün sonuna kadar duru bir iyilik timsali olarak kalamaz. İyi olan kişi, eylemlerini sorgulamaya başlayıp da planlı hale getirdiğinde çıkara bitişik bir hale gelir. Kendisi için iyi olan bir eylem, bir başkası için kötü olabilir ama her insan kendi ben’inde iyidir. İnsanı insan kılan da zaten iyiliği ve kötülüğü tek bir vücutta toplaması değil midir? En büyük suçlular bile eylemlerinin arkasından haklı gerekçeler göstermezler mi? Mesela insana secde etmeyen şeytan kötülüğün sembolü olmuştur. Oysa şeytan, kendi ben’inde iyidir ve haklıdır. Kendi ben’ine olan tutkusundan sebeple insanı kaderine ortak eder. Çaba gerektirmeden yaşadığı cennette mutlu, saf

Ölüm ve Duygu Pornografisi (İsmail Sen)

Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Çetin Emeç gibi ismini sayamadığım Uğur Mumcu nice aydınımızı kaybettik. Birçoğu için birbirini tekrar eden nice etkinlikler düzenleniyor şarkılar, şiirler okunuyor, gözyaşı dökülüyor, karanfiller bırakılıyor lakin onları anlayabilmek için en ufak bir çaba gösterilmiyor. Matem havası kalıtsal bir lanete dönüşmüş birbirini tekrar eden duygu sömürüsünden başka elimizden bir şey gelmiyor. 24 Ocak’ta Bandırma’da düzenlenen Uğur Mumcu anmasının yapılacağı salonun önüne koyulan temsili kanlı otomobil kapısı, lastiği, plakası akla, vicdana, ilerlemeye önem veren her insanı rahatsız etmesi gerekiyor. Aynı kanlı otomobil kapısı önceki anmalarda sahnenin içerisindeyken bu kez dışarı çıkmış. Çarmıhtaki İsa gibi dini sembol haline gelmeye başlaması beni rahatsız ettiğinden salona girmeye gerek dahi duymadım. Bir çeşit çilecilik mantığı ile Uğur Mumcu gibi değerleri anmak faydasız bir tutum. Bağımsız ve patronsuz internet ü

''Halk" kavramı ve "sınıf" bilinci (Serhan Ceyhan)

Önce insanlar halk oldukları bilincinden uzaklaştırılıp kullaştırılacak, emperyalizme bağlanmış sisteme ve devlete kul yapılacak, ardından emperyalizmin esareti altına sokulacak, böylece az gelişmiş ülkeler “sömürge” haline getirilecek.   Bunun da yolu bellidir: Böl, parçala ve yönet! Tabi ilk ol a rak "halk" kavramı ve bilinci ile "sınıf" kavramı ve bilinci yok edilmek istenecektir. Toplumsal yapıdaki mezhep ve etnik farklılıklar kaşınacak, toplumsal yapı cemaat, tarikat ve etnik kimliklerle ayrıştırılarak hem halk olma, hem de sınıf kavramı ve bilinci ortadan kaldırılıp unutturulmaya çalışılacaktır. Sosyolojiye de aykırı olan bu durumda; farklılıkları "zenginlik" olarak görmek yerine, "aykırılık" olarak görmek gibi ilkel bir felsefe toplumsal yaşama sokulmak istenecektir. Oysa modern sosyolojiye göre bir toplum mezhepler, cemaatler, tarikatlar vs. özelliklerine göre değil, işçi, köylü, memur, esnaf gibi sınıflardan oluşur. (Dolayısıyla

Hasan Hüseyin Korkmazgil (Alper Dur)

İyi Bir Öğretmen, Sanatkar ve Mücadele İnsanı Korkmazgil'in Şifreli Şiirleri 56 yıllık hayatı boyunca 15 kitabı yayınlandı Hasan Hüseyin’in. Birçok şiiri ya da hikâyesi dava konusu oldu, bir kısmı yüzünden tutuklandı ya da ceza aldı. Pek çok eseri de yayımlanamadı. Hasan Hüseyin’in en çok şikâyet ettiği konulardan biri, ne yazıldıysa elinden alınmış olmasıydı. Hayatında kim otoriteyse; okul idaresi, mahkeme, savcılık, çalıştığı okulun müdürü, askerlikte amiri, daima ne yazdıysa elinden alınmış. Bunun için birçok yöntem geliştirmiş kendi kendine. Örneğin Göktürk alfabesiyle, Uygur alfabesiyle yeni Türk harfleriyle karıştıra karıştıra kendine özgü bir alfabe yapmıştır şiir yazarken. Hatta bunu da şifre olarak değerlendirmişler, başta Sovyetler Birliği olmak üzere. Hâlbuki Hasan Hüseyin’in en çok titizlendiniz şey, şiiri bitmediyse kimseye göstermemek gibi bir alışkanlığının olmasıydı. Gürün’de ortaokul olmadığından, 1938’de ortaokulu bitirdikten sonra iki yıl okulsuz kalmış v

Nahiyedeki Ormancı - Öykü (Samet Demiray)

Pencerenin kuruyan macunları arasından giren rüzgâr, serçelerin bahar şarkılarının yerini alıp kış türküsünü çalıyordu. Hava ayaz mı ayazdı. Söğüt ağacı yapraklarını dökmüş kış uykusuna yatmıştı. Sert bir rüzgâr esti. Verandada ki sararmış yapraklar havada ahenkle dans edip, uçup gidiyordu. Yan komşunun horozu her zamanki yerini almış, tellal misali doğan günün haberini veriyordu. Kahvaltı hazırlıkları hemen her evde başlamış nahiye halkı uyanmıştı. Folluktan toplanan taze yumurtaların kokusu mutfaktan buram buram geliyordu. Avlunun önünden geçen traktörü duyan Recep son lokmasını alarak pencereye doğru yöneldi. Mintanından giren soğuk içini ürpertti. Kabanını aldığı gibi evden çıktı. Düğmelerini iliklediği sırada Rüstem Ağayı gördü. Patikaya yöneldi. Saatine bakmış, koşar adımla kahvenin yolunu tutmuştu. Hafif yağmur çiselemeye başladı. Kahveye giren Recep ellerini ovuşturarak, iskemlenin birini çekip oturdu. Kasketini masanın üzerine koyarken diğer yandan yer yer çatlamış ol

Tanrı Adına Hüküm Verenler (İsmail Sen)

Bundan dört yıl evvel Abdülhamit Kahraman adındaki bir ilahiyatçı kardan adam yapanlara tepkisini dile getiriyor ve kardan adam yapmanın put yapmaya eşdeğer olduğunu belirtiyor. İmanı o denli zayıf olacak ki kardan adamı Allah için bir tehlike olarak görüp, Allah'ın yerine kardan adamın geçebileceğini düşünüyor. Bu gibi akıl ve mantıktan yoksun beyanatlar Türkiye’deki genel Müslüman profilini gösteriyor. Bir başka ilahiyatçı, din kültürü ahlak bilgisi öğretmeni Cemil Kılıç KONDA'nın İslamilik anketini değerlendiriyor: Cemil Kılıç " Bugün ateistler, Müslümanlara göre Kuran'a daha uygun ve daha ahlaklı yaşıyor " açıklamasının ardından hedef haline getiriliyor ve Akit gazetesinin " Din karşıtı o öğretmen hala görevde " haberini yapmasının ardından 15 Ocak 2019 itibarıyla görevinden alınıyor.  İmanını kardan adam, yılbaşı kutlamaları, bir başkasının kıldığı veya kılmadığı, tuttuğu veya tutmadığı oruç üzerinden tartışma yürüterek yükse

Yaratılan İlk Kadın: Lilith (İlayda Urun)

Havva'dan ö nce Lilith vardı. Bilinenin aksine ilk yaratılan kadın ve Adem'in eşi, Adem'in kaburgasından değil Adem'le aynı anda ve aynı topraktan yaratıldı. Adem ve Lilith birlikte cennete g ö nderildiler fakat bir t ü rl ü ge ç inemediler. Çü nk ü Adem Lilith'den kendisine tabi olmasını istedi. Lilith ise  kendisinin de topraktan yaratıldığını, eşit olduklarını s ö yleyerek itiraz ediyordu. Adem  kendisini, bağışlayan, bereketli, bereketli g ö ky ü z ü ne; Lilith'i de ü r ü n veren toprağa benzetiyordu. Lilith Adem'in bu baskısına dayanamadı fakat boyun da eğmedi ; Tanrı'nın yasak olan bir ismini s ö yledi, cennetten atıldı ve g ö ğe y ü kseldi. B ö ylece cennetten ve t ü m nimetlerinden vazge ç ti, dışlanmışların arasına katıldı. Şeytanla birlikte oldu ve ondan ç ocuklar doğurdu. Yalnızlığa daha fazla dayanamayan Adem, Tanrı'ya yalvararak Lilith'i geri istediğini s ö yler. Bunun ü zerine Tanrı, üç meleğini Lilith'i ikna etme

Kuralsız Bir Oyun (Anıl Uluçay)

Dünya üzerinde oynanan neredeyse tüm oyunlar da belli bir takım kurallar söz konusu fakat içlerinde öyle bir oyun var ki kuralları kanunlara dayanıyor olsa da pratikte kuralsızlığın dibine vuruluyor. Bahsettiğim aslında herkesin gündelik hayatında sıkça maruz kaldığı “Siyaset” adlı bir oyun ve bu oyunun içerisinde bulunan karakterler diğer oyunlardan farklı olarak gerçek manada zarar verici birer tehdit unsurları,bu karakterler gerçek hayatı birer tiyatro sahnesine çevirmeyi başaran ve bu sahnede bir çok maske ile doğaçlama yapabilen aslında profesyonel yalancı diye adlandırabileceğimiz kişilerdir.  Ele alacağımız bu kişileri genel çerçevede anlatmaya kalkarsam eğer durumlar biraz sarpa sarabilir ben dahil kimsenin yazıyı okumaya mecali kalmayabilir ki bu nedenle bizim ele alacağımız kişilerin bulunduğu bölge Balıkesir bölgesinin Bandırma İlçesi. CHP'li belediyenin elinde bulunan Bandırma ilçesi tarihi ve coğrafi dokusu sebebi ile Balıkesir’in en önemli ilçelerinin başında ge