Ana içeriğe atla

Kuralsız Bir Oyun (Anıl Uluçay)

Dünya üzerinde oynanan neredeyse tüm oyunlar da belli bir takım kurallar söz konusu fakat içlerinde öyle bir oyun var ki kuralları kanunlara dayanıyor olsa da pratikte kuralsızlığın dibine vuruluyor.Bahsettiğim aslında herkesin gündelik hayatında sıkça maruz kaldığı “Siyaset” adlı bir oyun ve bu oyunun içerisinde bulunan karakterler diğer oyunlardan farklı olarak gerçek manada zarar verici birer tehdit unsurları,bu karakterler gerçek hayatı birer tiyatro sahnesine çevirmeyi başaran ve bu sahnede bir çok maske ile doğaçlama yapabilen aslında profesyonel yalancı diye adlandırabileceğimiz kişilerdir. Ele alacağımız bu kişileri genel çerçevede anlatmaya kalkarsam eğer durumlar biraz sarpa sarabilir ben dahil kimsenin yazıyı okumaya mecali kalmayabilir ki bu nedenle bizim ele alacağımız kişilerin bulunduğu bölge Balıkesir bölgesinin Bandırma İlçesi.

CHP'li belediyenin elinde bulunan Bandırma ilçesi tarihi ve coğrafi dokusu sebebi ile Balıkesir’in en önemli ilçelerinin başında geliyor ve önemli bir gelir kaynağı rolünü de üstleniyor,Bandırma demografik yapısı bakımından karma etnik bir yapıya sahip olmasına rağmen birliğin önemli derecede sağlandığı ve kişisel özgürlüklerin en çok kullanılabildiği yerlerden bunun dışında Bandırma siyaset açısından ise bir o kadar özgürlük düşmanı ve  kişisel düşüncelere saygı duyulmayan bir yer olarak karşımıza çıkıyor.

Bu durumun en temel sebepleri arasında kurulan kişisel veya kolektif çıkar guruplarının siyasi arenada yerlerini almış ve sağlamlaştırmış olmasıdır ki bu duruma karşı gelen kişilerde bir süre sonra ya kolektif yapının içerisine dahil ediliyor yada kendileri karşı oldukları yapı benzeri bir hareket ile adımlar atmaya ve aslında eleştirdikleri mevcut düzenin bir benzerinin kendi yapılarında da işleyeceğinin sinyalini veriyorlar.

Şu bir gerçek ki mevcut düzeni eleştiren kişiler ve ya kuruluşlar(siyasi) başta olma fırsatını yakaladıklarında önceden kara dedikleri durumlara ak demeye ve bunu devam ettirmeye kararlı olacaklardır çünkü kurulu düzende ki çark sistemi çıkarlar dengesi ve etik açıdan doğru olmayan ilişkiler çerçevesine dayanıyor ve bu çarkın değiştirilmesi demek kamuoyunda iyi olarak bilinen bir çok kişinin yerle bir olması demek ve bu durum hiçbir bürokratın isteyeceği türden bir durum değil.

Narsist yaklaşımlar ile atılmayan adımlar siyaset içerisinde maalesef ki çıkar için kullanılabilir bir hal alıyor ve narsist kişiler veya kuruluşlara sebepsiz ve karşılıksız bir yardım edilmiş olunuyor ki bu durumun değişmesi için oyunu düzen kurucularına göre oynamak gerekiyor “sırlar” kolektif dengenin en sarsılabilir taşları olduğu için elde edilebilir hale getirilebilmesi oyunu kuralına göre “kuralsız” oynamaktan geçiyor.

Yazının devamı geldiğinde ilçedeki iç siyasete biraz daha girebilmiş ve tahmin ediyorum ki kişiler ile ilgili konuşmaya başlamış olacağız.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tanin no kao / Başkasının yüzü (İsmail Şen)

Bir Film, İki Kitap ve Filmi Okumak Bandırma Sinema Amatörleri Derneği’nin ‘’Film Okuma’’ etkinliğinde üçüncü filmimiz 1966 yapımı, Hiroshi Teshigahara tarafından Kobe Abe romanından uyarlanmış  ‘’Tanin No Kao/Başkasının Yüzü’’  filmi oldu. Film, bir iş kazası nedeniyle yüzünü kaybetmiş ‘’ Okuyama’’ isimli bir karakterin hikâyesini anlatıyor. Görünüşün mü kişiliği yoksa kişiliğin mi görünüşü etkilediğine ilişkin bir sorgulama yapıyor. Her ne kadar dernek olarak bu etkinlikleri ‘’Film Okuması’’ olarak niteliyor olsak da konunun uzmanı sayılmayız. Film üzerine bir grup insan amatör bir ruhla oturup tartışıyoruz. Etkinliklerde filmi seçen arkadaşımız bir otorite olarak konuşmuyor, böylelikle samimi bir diyalog imkânı buluyoruz. '’Film Okumak’’ kulağa biraz samimiyetsiz, gereksiz özgüvenli bir iş gibi geliyor. ‘’Film Sohbetleri’’ ya da ‘’ Film Analizi’’ dersek daha iyi olabilir sanki. '' Film analizi '' dediğimizde filmin teknik konularını içerisine

Tekerrür'deki Gerçeklik (Murat H. Özcan)

Susmak en güzel cevaptır derdim her zaman milat çok derindeydi oysaki. Kendi miladını yaratmalıydı insan ve yarattı da. Sonra devamı geldi işte, tarih kitaplarından ve homo sapiens'den aşinayız azda olsa konulara. Bağıra bağıra, bir saniye bile susmadan mücadele verdik hayatta. Hayat bize bu kadar borçluyken, ona en sevdiklerimizi adarken, adaleti toprakta aramak saçmalık olmuştu. Sonra mücadele alanı genişledi ve tabi mücadele ettiklerin. Ancak insan hep kaybedendi… Kimisi karşı çıkmak için haksızlıklarla savaştı ama insan yok olmaya en müsait olanıydı. Susmak en güzel cevap derlerdi. Yok olmaya mahkum biri, yok olacağını bile bile neden susarak cevap verirdi? İnsan bedenden bir fani, değersiz bir çamur ve tanrının nefesi kimisine göre, kimisine göre maymun. Bunları duyunca susmak elde değil gibi. Oysa nereden geldiğimiz ne kadar önemli? İnsan kendine nereden geldik sorusu yerine nereye gidiyoruz sorusunu sorsa ne olurdu? Susmazdık sanırım. Değer ve yargılar hep sorgulan

İBADE(R)T - Zafer Korkmaz

Tanrı : Ben seni neden yarattım? Köpek : Hav Tanrı : Aferin. Ya seni? Kedi : Miyav Tanrı : Aferin. Peki ya seni? İnsan : Bilmiyorum tanrım. Tanrı : Nasıl olur? Ben senin beynini bütün bunlarınkinden bin kat daha gelişkin yaratmadım mı? İnsan : Aaa buldum düşüneyim diye? Tanrı : Şimdiye kadar neden düşünmedin o zaman? İnsan : Düşünen bir kaç kişi vardı . Onlarda zamanla hayvan gibi yaşamaya başladı . Korktum tanrım Tanrı : Neyden korktun? İnsan : Hayvan gibi yaşamaktan... Tanrı :Hayvanlar nasıl yaşıyor ki korkasın? İnsan : Yani... Temiz değiller bir kere Tanrı : Saçmalama bence daha fazla. İnsan : Emredersiniz tanrım. Tanrı : (Derin bir iç çeker) (kediye) ben nerede hata yaptım acaba? Kedi : Miyav Tanrı : Sanmam İnsan : Ne dedi tanrım? Gerçi ne derse demiş olsun sonuçta sizin bir yerde hata yaptığınızı söylüyor. Şerefsiz kedi! Şeytan bu şeytan! Tanrı : Bak yavrum, senin ibadetin düşünmektir. Ben seni neden yarattım? İbadet et diye... anlıyor musun beni?

Gerçeklerden Kaçmak (Anıl Uluçay)

Hayaller bizim vazgeçilmez dayanağınızdır onlar olmadan hayatın gerçeklikleri altında sıkışıp kalırız  ama gerçeklik ve hayal arasından ki farkı idrak edebiliyor ve gerçeklerden kaçmak için her fırsatta hayallere sığınmadan durabiliyor muyuz? Çoğu insan sabah olduğunda güneşin doğuşunu görebildiği için mutlu olmak yerine gerçekliklerin hüznüyle güne başlıyor. Bahsedilen gerçekler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir tabiki ama sizce en ağır gerçekler nelerdir? İnsanoğlu neden gerçeklikler ile mutlu olamıyor? Bahsedilen gerçeklerin hiç mi iyi tarafları yok? Bir çok soru sorabiliriz kendimize veya bir başkasına ama önemli olan sorulan soruların cevaplarını verebilmek veya verdirebilmek ancak bunu başarabilirsek gerçeklikler ile mutlu olmaya başlayabiliriz çünkü verdiğimiz cevaplar gerçek sandığımız çoğu şeyin aslında bizim gerçeğimiz olmadığını ve bizim istediğimiz değil bize sunulan, mecbur bırakılan hayatı yaşadığımızı gösterecektir. Vermediğimiz daha doğrusu vermekten