Bir yıl önceki yazının ikincisini yazmaya gerek var mıydı bilmiyorum ama geçen yıl yapılan Uğur Mumcu anmasındaki sakillik, bu sene de tekrarlanınca ‘’ Ölüm ve Duygu Pornografisi II’’ başlıklı yazı kaçınılmaz oldu. Çağdaş, laik, Atatürkçü ve Cumhuriyetçi bildiğimiz arkadaşların düzenlediği anma organizasyonunun pespayeliğine duyarsız kalamadım. Geçen yılki yazının bir bölümünü aynen aktarıyorum; 24 Ocak’ta Bandırma’da düzenlenen Uğur Mumcu anmasının yapılacağı salonun önüne koyulan temsili kanlı otomobil kapısı, lastiği, plakası akla, vicdana, ilerlemeye önem veren her insanı rahatsız etmesi gerekiyor. Aynı kanlı otomobil kapısı önceki anmalarda sahnenin içerisindeyken bu kez dışarı çıkmış. Çarmıhtaki İsa gibi dini sembol haline gelmeye başlaması beni rahatsız ettiğinden salona girmeye gerek dahi duymadım. Bir çeşit çilecilik mantığı ile Uğur Mumcu gibi değerleri anmak faydasız bir tutum. Nasıl ki kimilerine sinema dendiğinde öncelikle akıllarına patlamış mısır geliyorsa,
Görüş ve düşüncelerimiz belirli bir uzmanlığın değil cesaret-i cahiliyenin yansımasıdır. Sürekli değişen ve dönüşüme tabii olan dünyada üretilen çoğu düşünce de esasında cehaletin ifşasıdır. Kim bilir belki de değişimi gören ''Kratylos'' gibi konuşmayı ve yazmayı bırakıp sadece parmağımızla olguları işaret etmemiz daha doğru bir yaklaşımdır.