Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Aşka Çabalamak (Sami Ateş)

İnsan zamanla birine bağlanmak ve düzenli bir ilişki kurmak isteyebilir, birinden hoşlanır ve o kişiyi takip etmeye başlar.   Bu takip kötü anlamda bir takip değildir, o kişinin kendimize uygun olup olmadığını anlamaya çalışmamız içindir. Bu süreç yeterince zor değilmiş gibi, bizim gibi toplumlarda bir de erkek iseniz; iletişimi sizin başlatmanız gerekir ve karşı tarafa kendinizi hissettirmek zorundasınızdır. Bu da yetmezmiş gibi karşı taraf kendini naza çeker, siz de ileri gitmeye çabalarsınız ancak ne kadar ileri gideceğinizi kestirmek öyle kolay değildir, herhangi bir adımınız ters tepebilir. Karşı taraf sizi anlamış mıdır anlamamış mıdır hissedemezsiniz. Bir süre sanki bir duvarla tenis oynuyor gibi hissedersiniz. Siz iletişim kurmaya çalıştığınızda karşı taraf sadece cevap verir, gerçekten anlayamayız ne düşündüğünü. Tüm bu süreçler yaşanırken kendimizi sorgularız. Karşı taraf bizden acaba ileri gitmemizi istiyor mu istemiyor mu diye? Bu yazının yazımı gerçekten zor olacak

Gerçeklerden Kaçmak (Anıl Uluçay)

Hayaller bizim vazgeçilmez dayanağınızdır onlar olmadan hayatın gerçeklikleri altında sıkışıp kalırız  ama gerçeklik ve hayal arasından ki farkı idrak edebiliyor ve gerçeklerden kaçmak için her fırsatta hayallere sığınmadan durabiliyor muyuz? Çoğu insan sabah olduğunda güneşin doğuşunu görebildiği için mutlu olmak yerine gerçekliklerin hüznüyle güne başlıyor. Bahsedilen gerçekler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir tabiki ama sizce en ağır gerçekler nelerdir? İnsanoğlu neden gerçeklikler ile mutlu olamıyor? Bahsedilen gerçeklerin hiç mi iyi tarafları yok? Bir çok soru sorabiliriz kendimize veya bir başkasına ama önemli olan sorulan soruların cevaplarını verebilmek veya verdirebilmek ancak bunu başarabilirsek gerçeklikler ile mutlu olmaya başlayabiliriz çünkü verdiğimiz cevaplar gerçek sandığımız çoğu şeyin aslında bizim gerçeğimiz olmadığını ve bizim istediğimiz değil bize sunulan, mecbur bırakılan hayatı yaşadığımızı gösterecektir. Vermediğimiz daha doğrusu vermekten

Güvenebiliyorsam Mutluyum (Sami Ateş)

Çocukluğumdan bu zamana yirmi yıl gibi bir süre geçti. Bir insan tarihi için çok uzun olan bu süre insanlık tarihi içinse bir o kadar kısadır. Çok kısa bir süre de çok büyük değişimlerin olması endişe verici bir durumdur. Bu yazımda bu süre içinde görebildiğim değişimleri anlatmaya çalışacağım.                                 Ben çocukken insanlar birbirine güvenirdi. Yirmi yılda ne oldu da bu güven ortamı yok oldu? Bizim düğünlerimiz olduğu zaman babam düğün evinden misafir alıp getirirdi yatıya, hiç tanımadığı insanları. Tanrı misafiri denen bir kavram vardı. Çocuklar sokaklarda özgürce oynayabilirdi. İnsanlar düşünmezdi çocuğumun böbreği mi çalınacak, ona tecavüz mü edilecek yoksa kaçırılacak mı diye. İki büyük değişimden bahsettim bile. Güvensizlik ve çocukların özgürlüğü fark edebildiniz mi? Fark edemediyseniz fark edin! İşte bu fark edemeyiş-imizdir bizi bitiren, ve sömüren.                  Çocukların özgürlüğü sadece bu soyut anlamıyla değildir. Çevrelerinde ki beto

Süper Güç (Zafer Korkmaz)

Kadın : Aşkım diyorum ki önümüzdeki sene hacca gideyim Erkek : ben gelmem Kadın : ben gideyim dedim zaten sana gel diyen kim Erkek : (pis pis güler) nah gidersin Kadın : ne biçim konuşuyorsun sen be! Neden "NAH" gidermişim? Erkek : kadınları tek başlarına almıyorlar Kadın : nasıl yani? Erkek : baya işte duyduğun gibi Kadın : o zaman bende bizim Ahmet' le giderim Erkek : nah gidersin Kadın : ya sabır ! Yine neden "NAH"mış Erkek : Ahmet'le sana nikah düşüyor yavrum Kadın : ne saçmalıyorsun sen be ne nikahı kardeşimden daha yakın biri olduğunu biliyorsun ayrıca adam senin kardeşin! Erkek : ben biliyorum da dini alimlerimiz bilmiyor. Kadın : onlara ne be ! Kadın tek gidemezmiş gitmiyorum işte kimle gittiğime ne karışıyorlar Erkek : (yine pis pis gülerek) sus kız günaha girersin valla ağzın burnun eğrilir... Kadın : dalga geçme ciddi bir şey konuşuyoruz şurada Erkek : ya işte olay bu . Kadın sadece ya kocasıyla ya da kendine nikah düşmeyen bir

Doğal Yasa ve Beşeri Yasa (Anıl Uluçay)

Başlığa baktığımızda içerisinde “ yasa ” kelimesi geçtiği için anayasa kitabını açıp bir şeyler yazıyormuşum gibi algılanabilir bilir fakat beşeri unsurların oluşturulduğu ve yasa dedikleri metinlerin öncesinde ve hatta insanlık tarihinden önce doğal düzenin dengede kalmasını sağlayan bir yasa vardı buna ise biz insanoğlu doğanın kanunu dedik. Geçmişten günümüze baktığımızda doğanın kanunu insanoğluna herhangi bir zarar vermemiştir şimdi bunu söylediğimizde nasıl olur depremler, yangınlar vb. doğal afetlerden örnekler verenler olacaktır ama buna karşıt olarak verile bilecek cevap doğal afetin içerisinde gizli mesele ise onu açığa çıkartmak yani “ doğal ” kelimesini.  Doğa insanoğluna yasaları çiğnememesi konusunda birçok ufak belirtilerle mesaj verirken insanoğlu yasaları çiğnemeyi kendine hedef koyarak koydu ve yaşanan doğal afetlerde birçok kayıplar verildi. Bu kayıpların verilmesindeki en büyük nedenlerden birisi de tüketime olan açlıktır. Tüketim, canlı varlıkların h

İBADE(R)T - Zafer Korkmaz

Tanrı : Ben seni neden yarattım? Köpek : Hav Tanrı : Aferin. Ya seni? Kedi : Miyav Tanrı : Aferin. Peki ya seni? İnsan : Bilmiyorum tanrım. Tanrı : Nasıl olur? Ben senin beynini bütün bunlarınkinden bin kat daha gelişkin yaratmadım mı? İnsan : Aaa buldum düşüneyim diye? Tanrı : Şimdiye kadar neden düşünmedin o zaman? İnsan : Düşünen bir kaç kişi vardı . Onlarda zamanla hayvan gibi yaşamaya başladı . Korktum tanrım Tanrı : Neyden korktun? İnsan : Hayvan gibi yaşamaktan... Tanrı :Hayvanlar nasıl yaşıyor ki korkasın? İnsan : Yani... Temiz değiller bir kere Tanrı : Saçmalama bence daha fazla. İnsan : Emredersiniz tanrım. Tanrı : (Derin bir iç çeker) (kediye) ben nerede hata yaptım acaba? Kedi : Miyav Tanrı : Sanmam İnsan : Ne dedi tanrım? Gerçi ne derse demiş olsun sonuçta sizin bir yerde hata yaptığınızı söylüyor. Şerefsiz kedi! Şeytan bu şeytan! Tanrı : Bak yavrum, senin ibadetin düşünmektir. Ben seni neden yarattım? İbadet et diye... anlıyor musun beni?

Kültürü Unutmak (Sami Ateş)

Orta Anadolu’nun küçük bir kentinde büyüdüm. Gelenek ve göreneklerimiz vardı. Bu gelenek ve göreneklerin iyi ve kötü yanlarının olduğu bir gerçektir ancak insanlar bunları sorgulamalıdır ve unutmamalıdır. Sorgulama kısmını niçin yapmalıdır? Elbette onların kötü yanlarını eleştirip iyi yanlarını ortaya çıkartıp bunların kullanılması için gereklidir, kötü yanları kaldırıp atılmalıdır. Gelenekler ve görenekler olduğu gibi kabul edilirse insan aklını kullanamaz. İnsanın varoluş amacı bile bunu yapmasını gerektirir. Yalnız bunu yaparken keskin davranışlarda bulunmadan yapmalıdır çünkü tek bir kişi halinde sorgulamak diğerlerinin direnmesini ve ona karşı çıkma eylemini doğurur. Kişi önce kendisinin yaşam biçimiyle toplumu bu sorgulamaya alıştırmalıdır, göstermelidir ona neyin yanlış neyin doğru olduğunu... Sorgulama biçiminin örneklerine bakacak olursak, her ne kadar Doğu Anadolu tarafına hiç geçmesem de, çoğu insanın bildiği gibi, o bölgede kan davaları yaygın olarak görülmektedi

Tekerrür'deki Gerçeklik (Murat H. Özcan)

Susmak en güzel cevaptır derdim her zaman milat çok derindeydi oysaki. Kendi miladını yaratmalıydı insan ve yarattı da. Sonra devamı geldi işte, tarih kitaplarından ve homo sapiens'den aşinayız azda olsa konulara. Bağıra bağıra, bir saniye bile susmadan mücadele verdik hayatta. Hayat bize bu kadar borçluyken, ona en sevdiklerimizi adarken, adaleti toprakta aramak saçmalık olmuştu. Sonra mücadele alanı genişledi ve tabi mücadele ettiklerin. Ancak insan hep kaybedendi… Kimisi karşı çıkmak için haksızlıklarla savaştı ama insan yok olmaya en müsait olanıydı. Susmak en güzel cevap derlerdi. Yok olmaya mahkum biri, yok olacağını bile bile neden susarak cevap verirdi? İnsan bedenden bir fani, değersiz bir çamur ve tanrının nefesi kimisine göre, kimisine göre maymun. Bunları duyunca susmak elde değil gibi. Oysa nereden geldiğimiz ne kadar önemli? İnsan kendine nereden geldik sorusu yerine nereye gidiyoruz sorusunu sorsa ne olurdu? Susmazdık sanırım. Değer ve yargılar hep sorgulan

İyi Gün Sahtekarları - Anıl Uluçay

“Veni vidi vici” savaş alanlarında söylenmesi makul bir söz fakat hayatın insan ilişkileri alanında söylenmesi sahtekarlığın dillere işlediğinin göstergesi. Herkesin iyi gününde yanında olan arkadaşları veya beraber iş yapmaya çalıştıkları insanlar vardır ve genelde arkadaşlar ve beraber iş yapmaya veya hedef oluşturup uygulamaya koymaya çalıştığımız kişiler sahtekarlar.  Bazı pazarlıklar aleni bir şekilde gün yüzünde dönerken bazı pazarlıklar ise saman altından su yürütürcesine işlevini görüyor. Dün gece bir sohbet esnasında “Paraya dayalı  kurulan birliktelikler kısa vadelidir” dedi sevdiğim bir ağabeyim bense karşılık olarak “Maddiyat sürdürülebilir olduğu sürece birliktelik süresi belli oluyor ama gençler arasında da buna benzer statü karmaşası halinde var olan birliktelikler var ki bunlar en tehlikelisi” dedim. Etrafa baktığımızda herkesin gençler ile ilgili bir derdi ve bir fikri var fakat gençlerin kendileri de dahil derdi var ama fikirleri yok en önemlisinde

Hayvana Şiddet İnsanlık Suçudur (Sezen Durukan)

“Hayatımı tamamen hayvanlara yardım etmeye adamamın sebebi; halihazırda onlara zarar vermeye kendini adamış bu kadar çok insanın olması.” der Buddy Greyhound. Dünya kocaman bir gezegen. Her canlıya yetecek kadar büyük ve kaynak bakımından çok zengin. Homo sapiens ile birlikte aynı dünyayı paylaştığımız hayvanlara evrenin efendileri olduklarını ispat etmek için her şeyi yaptı insanlar. Zamanla insan merkezciliği ve türcülük kanıksandı, kabul gördü. Hayvanlar etinden, sütünden, kemiğinden, tüyünden, kılından, dişinden faydalanmak amacı ile katledildiler. Sömürüldüler. Hayvan hakları yok sayılarak, yapılan her türlü eziyet meşru hale getirildi. Onların yaşam hakkı olduğunu kabul etmedi insanlar. Evet hayvanlar içgüdüleri ile hareket ederler, doğa onları diğer hayvanlardan ve doğadan gelebilecek tehlikelere karşı kodlar ancak Aristoteles’in tanımıyla düşünen hayvanlara karşı bir kodlamaları yoktur. Bu yüzden insan zulmüne karşı bir savunma geliştiremezler. Halen dişleri için avl

Siyaset ve İnsan (Serhan Ceyhan)

Sağlıklı bir topluma varabilmenin yollarından biri bireyin önemsenip yüceltilmesidir. Birey derken, burada elbette ki “insan” olgusu öne çıkar. Çünkü her sistemin en temel dayanağıdır insan veyahut temel hedefi... Ama bu hedef ve dayanak anlayışı her politik yaklaşıma göre değişiyor. Kimi yaklaşım; insanı sistemin veya devletin kölesi haline getiriyor. Kimi yaklaşım da sistemi veya devleti insanın hizmetine sunuyor. Burada doğru olan ikinci yaklaşımdır. Çünkü her şeyin başıdır insan... Politika da bu oluşumun gerçekleştirilmesi yönündeki araçlardan biri olarak düşünülürse, ülkedeki siyasetin kalitesini ya da bazı siyasi çevrelerin izledikleri politik çizginin neye hizmet ettiğini sorgulamak gerekir. Türkiye’de siyasetin insan olgusuna dayalı olarak değil, soyut bazı kavramlara dayalı, halkçı değil devletçi bir düzlem üzerinde, sınıfsal değil cemaat ve zümrelere yönelik olarak yürütüldüğünü iddia ediyorum. Böyle olunca da, kitleler kendilerini sorunlarının çözüme g