Ana içeriğe atla

Doğal Yasa ve Beşeri Yasa (Anıl Uluçay)

Başlığa baktığımızda içerisinde “yasa” kelimesi geçtiği için anayasa kitabını açıp bir şeyler yazıyormuşum gibi algılanabilir bilir fakat beşeri unsurların oluşturulduğu ve yasa dedikleri metinlerin öncesinde ve hatta insanlık tarihinden önce doğal düzenin dengede kalmasını sağlayan bir yasa vardı buna ise biz insanoğlu doğanın kanunu dedik.

Geçmişten günümüze baktığımızda doğanın kanunu insanoğluna herhangi bir zarar vermemiştir şimdi bunu söylediğimizde nasıl olur depremler, yangınlar vb. doğal afetlerden örnekler verenler olacaktır ama buna karşıt olarak verile bilecek cevap doğal afetin içerisinde gizli mesele ise onu açığa çıkartmak yani “doğal” kelimesini. Doğa insanoğluna yasaları çiğnememesi konusunda birçok ufak belirtilerle mesaj verirken insanoğlu yasaları çiğnemeyi kendine hedef koyarak koydu ve yaşanan doğal afetlerde birçok kayıplar verildi. Bu kayıpların verilmesindeki en büyük nedenlerden birisi de tüketime olan açlıktır. Tüketim, canlı varlıkların hepsi için geçerli bir kavram fakat tamamını bitirecek ve yok edecek kadar tüketmek kaynak katliamıdır.

İnsan göçebelikten gelen hırslarını yerleşik düzende farklı bir aşamaya taşıyarak üretmeden tüketmek üzere kurmuş durumda oysaki göçebe toplumlarda yılın belli zamanları ihtiyaç dâhilinde üretim yapılır ve yılın geri kalan kısmında tüketilirdi. Yerleşik düzende tüketim dediğimizde artık aklımıza eskisi gibi sadece gıda gelmiyor artık tüketim giyim, inşaat, gıda vb. daha birçok alana yayılmış durumda.

Şimdi bir soru sormamız gerek;

Tüketim birçok farklı alana yayılmış ve yayılmaya devam eden bir eğimde seyrediyorken üretim nasıl seyrediyor? Tüketimi karşılayacak materyalleri ikameye gerek kalmadan karşılayabiliyor mu?

Tüm bu meseleleri bir kenara bıraktığımızda en temel meselemizin yani bahsettiğimiz problemlere sebep olan, sorduğumuz sorunun cevabı içerisinde olan insan unsuruna ve insanın, geçmişten günümüze sürekli evrim geçirerek gelmiş bir varlık oluşuyla karşılaşıyoruz. Ama bahsettiğimiz evrim fiziki değil zihni anlamda nasıl olur diyorsanız eğer dünya tarihi ve toplumların yaşantılarına ve dönemsel olarak savunulan düşüncelere bir göz atmanızda fayda var. Zihin gelişimi durmayan ve içerisinde bulunduğu ortama ayak uydurmaya ve kendini ona göre geliştirip düşünce yapısını, doğru yanlış anlayışını kurgulayan bir yapıdır.

Günümüz toplumlarını yöneten hükumetler, kitlelerin kendilerine karşı tehdit oluşturmasını istemezler ve bunu kitleleri kendilerine muhtaç ederek ve kesinlikle hükumetsiz yapamayız düşüncesini aşılayarak yapmaya çalışırlar. Bu çabalarının en kesin etkisi olanı ise üretmeyen toplumu tüketmeye alıştırmak ve bu tüketim alışkanlığını da devlet yardımlarıyla kapatmaya çalışmak yani “armut piş ağzıma düş” mantığıyla birebir örtüşen bir politika izlemektir. İzlenen politikanın en büyük destekçisi ise daha önceki yazılarda da ele aldığımız “statü” kavramıdır.

Sunulan makamlar nedeniyle sorgulamaya kapalı, farkındalıktan yoksun ve bilinçsiz toplumlar yetişmekte ve toplumların içerisinde en tehlikeleri olanlar ise sorgulayan, farkın-dalık sahibi kişilerin makam sağlayanlar ile beraber hareket etmeleridir. Aslına bakarsak devletin mahalle bürokratları yani muhtarları az farkında olup makam sevdasından bu farkındalığı aktarmayanlardan veya aktaramayanlardan oluşuyor diyebiliriz.

Yazıda geçen problemlerin çözümleri ise toplumun en küçük yapı taşı olan bireyden geçiyor birey okumalı, öğrenmeli, sorgulamalı ve en başta değişimi kendinde başlatmalı eğer bunu başarıyorsa toplumsal değişim zaten çok yakında kaçınılmaz olacaktır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tanin no kao / Başkasının yüzü (İsmail Şen)

Bir Film, İki Kitap ve Filmi Okumak Bandırma Sinema Amatörleri Derneği’nin ‘’Film Okuma’’ etkinliğinde üçüncü filmimiz 1966 yapımı, Hiroshi Teshigahara tarafından Kobe Abe romanından uyarlanmış  ‘’Tanin No Kao/Başkasının Yüzü’’  filmi oldu. Film, bir iş kazası nedeniyle yüzünü kaybetmiş ‘’ Okuyama’’ isimli bir karakterin hikâyesini anlatıyor. Görünüşün mü kişiliği yoksa kişiliğin mi görünüşü etkilediğine ilişkin bir sorgulama yapıyor. Her ne kadar dernek olarak bu etkinlikleri ‘’Film Okuması’’ olarak niteliyor olsak da konunun uzmanı sayılmayız. Film üzerine bir grup insan amatör bir ruhla oturup tartışıyoruz. Etkinliklerde filmi seçen arkadaşımız bir otorite olarak konuşmuyor, böylelikle samimi bir diyalog imkânı buluyoruz. '’Film Okumak’’ kulağa biraz samimiyetsiz, gereksiz özgüvenli bir iş gibi geliyor. ‘’Film Sohbetleri’’ ya da ‘’ Film Analizi’’ dersek daha iyi olabilir sanki. '' Film analizi '' dediğimizde filmin teknik konularını içerisine

Tekerrür'deki Gerçeklik (Murat H. Özcan)

Susmak en güzel cevaptır derdim her zaman milat çok derindeydi oysaki. Kendi miladını yaratmalıydı insan ve yarattı da. Sonra devamı geldi işte, tarih kitaplarından ve homo sapiens'den aşinayız azda olsa konulara. Bağıra bağıra, bir saniye bile susmadan mücadele verdik hayatta. Hayat bize bu kadar borçluyken, ona en sevdiklerimizi adarken, adaleti toprakta aramak saçmalık olmuştu. Sonra mücadele alanı genişledi ve tabi mücadele ettiklerin. Ancak insan hep kaybedendi… Kimisi karşı çıkmak için haksızlıklarla savaştı ama insan yok olmaya en müsait olanıydı. Susmak en güzel cevap derlerdi. Yok olmaya mahkum biri, yok olacağını bile bile neden susarak cevap verirdi? İnsan bedenden bir fani, değersiz bir çamur ve tanrının nefesi kimisine göre, kimisine göre maymun. Bunları duyunca susmak elde değil gibi. Oysa nereden geldiğimiz ne kadar önemli? İnsan kendine nereden geldik sorusu yerine nereye gidiyoruz sorusunu sorsa ne olurdu? Susmazdık sanırım. Değer ve yargılar hep sorgulan

İBADE(R)T - Zafer Korkmaz

Tanrı : Ben seni neden yarattım? Köpek : Hav Tanrı : Aferin. Ya seni? Kedi : Miyav Tanrı : Aferin. Peki ya seni? İnsan : Bilmiyorum tanrım. Tanrı : Nasıl olur? Ben senin beynini bütün bunlarınkinden bin kat daha gelişkin yaratmadım mı? İnsan : Aaa buldum düşüneyim diye? Tanrı : Şimdiye kadar neden düşünmedin o zaman? İnsan : Düşünen bir kaç kişi vardı . Onlarda zamanla hayvan gibi yaşamaya başladı . Korktum tanrım Tanrı : Neyden korktun? İnsan : Hayvan gibi yaşamaktan... Tanrı :Hayvanlar nasıl yaşıyor ki korkasın? İnsan : Yani... Temiz değiller bir kere Tanrı : Saçmalama bence daha fazla. İnsan : Emredersiniz tanrım. Tanrı : (Derin bir iç çeker) (kediye) ben nerede hata yaptım acaba? Kedi : Miyav Tanrı : Sanmam İnsan : Ne dedi tanrım? Gerçi ne derse demiş olsun sonuçta sizin bir yerde hata yaptığınızı söylüyor. Şerefsiz kedi! Şeytan bu şeytan! Tanrı : Bak yavrum, senin ibadetin düşünmektir. Ben seni neden yarattım? İbadet et diye... anlıyor musun beni?

Gerçeklerden Kaçmak (Anıl Uluçay)

Hayaller bizim vazgeçilmez dayanağınızdır onlar olmadan hayatın gerçeklikleri altında sıkışıp kalırız  ama gerçeklik ve hayal arasından ki farkı idrak edebiliyor ve gerçeklerden kaçmak için her fırsatta hayallere sığınmadan durabiliyor muyuz? Çoğu insan sabah olduğunda güneşin doğuşunu görebildiği için mutlu olmak yerine gerçekliklerin hüznüyle güne başlıyor. Bahsedilen gerçekler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir tabiki ama sizce en ağır gerçekler nelerdir? İnsanoğlu neden gerçeklikler ile mutlu olamıyor? Bahsedilen gerçeklerin hiç mi iyi tarafları yok? Bir çok soru sorabiliriz kendimize veya bir başkasına ama önemli olan sorulan soruların cevaplarını verebilmek veya verdirebilmek ancak bunu başarabilirsek gerçeklikler ile mutlu olmaya başlayabiliriz çünkü verdiğimiz cevaplar gerçek sandığımız çoğu şeyin aslında bizim gerçeğimiz olmadığını ve bizim istediğimiz değil bize sunulan, mecbur bırakılan hayatı yaşadığımızı gösterecektir. Vermediğimiz daha doğrusu vermekten