Susmak en güzel cevaptır derdim her zaman milat çok
derindeydi oysaki. Kendi miladını yaratmalıydı insan ve yarattı da. Sonra devamı
geldi işte, tarih kitaplarından ve homo sapiens'den aşinayız azda olsa konulara.
Bağıra bağıra, bir saniye bile susmadan mücadele verdik hayatta. Hayat bize bu
kadar borçluyken, ona en sevdiklerimizi adarken, adaleti toprakta aramak
saçmalık olmuştu. Sonra mücadele alanı genişledi ve tabi mücadele ettiklerin.
Ancak insan hep kaybedendi…
Kimisi karşı çıkmak
için haksızlıklarla savaştı ama insan yok olmaya en müsait olanıydı. Susmak en
güzel cevap derlerdi. Yok olmaya mahkum biri, yok olacağını bile bile neden
susarak cevap verirdi? İnsan bedenden bir fani, değersiz bir çamur ve
tanrının nefesi kimisine göre, kimisine göre maymun. Bunları duyunca susmak elde değil gibi. Oysa nereden geldiğimiz
ne kadar önemli?
İnsan kendine nereden
geldik sorusu yerine nereye gidiyoruz sorusunu sorsa ne olurdu? Susmazdık
sanırım. Değer ve yargılar hep sorgulanırdı. Suçlu ve suçsuz diye ayıracaksak
örneğin ve suçsuz insan adil insansa bir bebek katiline nasıl iyi olunabilecek
veya nasıl adil davranıla bilecek?
İyi halsiz katillere adil olmak en büyük cezaysa eğer Hitler’in büyük hakkını yedik veya Saddam Hüseyin’in. Adil yargılar ve yargı vicdanı, vicdansız bir kaç insanın tekeline bırakıldı. Devlet yönetimi kanlı bir el oluverdi tüm dünyada. Kendi otoritesini kan, vahşet, savaş ve fitneden sağlayan yönetimler türeyiverdi yeryüzünde.
İyi halsiz katillere adil olmak en büyük cezaysa eğer Hitler’in büyük hakkını yedik veya Saddam Hüseyin’in. Adil yargılar ve yargı vicdanı, vicdansız bir kaç insanın tekeline bırakıldı. Devlet yönetimi kanlı bir el oluverdi tüm dünyada. Kendi otoritesini kan, vahşet, savaş ve fitneden sağlayan yönetimler türeyiverdi yeryüzünde.
Milliyetçilik denen
saçma vatanseverim duygusu insanlara aşılandı. Din ve vatan kisvesi adı altında
eziliverdik bir çırpıda. Eline şeker verilen bir çocuğun mutluluğunu
bahşet-tiler bize. Sonra da dediler ki dinen çocuk sevindirmek sevaptır.
Yapmakla yükümlü oldukları şeyleri bizlerin önüne bir lütuf diye serdiler. Biz
insanoğlu buna hemen inandık. Peki bunları görüp susmak mı? Yoksa ses tellerin yırtılırcasına dek bağırmak mı?
Yoksa tüm adaletin bu
insanların elinde olduğunu bilip hayatını ve geleceğini adalete ve devlet
idaresine teslim etmek mi? Örneğin, haklı olmanın bir cezası varsa bu hayatta
bir ortamda orada nasıl susarak sesini duyuracaksın? Tüm bunlardan sonra,
Başardığını nasıl anlayacaksın? Mustafa kemal, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya sesleri en çok çıkan insanlardı yakın geçmişteki...
Peki Türkiye’de onlar Bir şey başardı mı?
Peki Türkiye’de onlar Bir şey başardı mı?
Gezi direnişi ve yitip giden onlarca can, kaybedilen uzuvlar
sırf haksızlığa karşı sesini yükselttiği için bunlar devlet yönetiminin katil
olduğunun açık bir belgesi belkide. Sadece Türkiye olarak değil dünya üzerinde
tüm ülkelerden bahsediyorum. Ernesto, Chavez, Ghandi, Butto ve diğer niceleri.
Onlar bu adaletsiz dünya ortamında büyük işler başaran büyük isimler. Açıkçası
burada sormamız gereken asıl soru başarının kriteri olmalı. Başardıklarını
nasıl anlayacağız. İşte en başta nereye gidiyoruz sorusu vardı ya hani işte
hayat orada da durmalı.
Çünkü tarihin
tekerrür etmek gibi güzel huyları vardır. O nedenle gelecek devrimleri dizayn
ederken geçmişimizi detaylı bir şekilde araştırmamız gerek. Belki savaştığımız
konu aynı olmayacak ama gelişmiş bir kapitalist düzenle ve aynı şekilde kendini
geliştiren sadece isimleri farklı diktatör ve kıyımcılara denk geleceğiz. Bizim
yüzlerce yıllık Türk tarihinde tesadüf ettiğimiz dönem gibi. o nedenle geçmişe
bakıp gelecek için ders alınmalı.
Peki bugünü nasıl inşa etmeli?
Peki bugünü nasıl inşa etmeli?
Yorumlar
Yorum Gönder