Ana içeriğe atla

Güvenebiliyorsam Mutluyum (Sami Ateş)

Çocukluğumdan bu zamana yirmi yıl gibi bir süre geçti. Bir insan tarihi için çok uzun olan bu süre insanlık tarihi içinse bir o kadar kısadır. Çok kısa bir süre de çok büyük değişimlerin olması endişe verici bir durumdur. Bu yazımda bu süre içinde görebildiğim değişimleri anlatmaya çalışacağım.              
                
Ben çocukken insanlar birbirine güvenirdi. Yirmi yılda ne oldu da bu güven ortamı yok oldu? Bizim düğünlerimiz olduğu zaman babam düğün evinden misafir alıp getirirdi yatıya, hiç tanımadığı insanları. Tanrı misafiri denen bir kavram vardı. Çocuklar sokaklarda özgürce oynayabilirdi. İnsanlar düşünmezdi çocuğumun böbreği mi çalınacak, ona tecavüz mü edilecek yoksa kaçırılacak mı diye. İki büyük değişimden bahsettim bile. Güvensizlik ve çocukların özgürlüğü fark edebildiniz mi? Fark edemediyseniz fark edin! İşte bu fark edemeyiş-imizdir bizi bitiren, ve sömüren.
                
Çocukların özgürlüğü sadece bu soyut anlamıyla değildir. Çevrelerinde ki betonlaşma ile fiziksel anlamda da özgürlükleri alınmaktadır. Yaşamlar son bulmaktadır, yaşamlardan kastımız sadece insanların yaşamları olmamalıdır, bir bitkinin ölmesinde de, bir hayvanın ölmesinde de, insan kendi canından bir can gittiğini hissedebilmeli bunun zamanla kendisini öldürdüğünü de görmelidir artık. Bir bitkinin ölmesi demek, her insanın biraz daha oksijensiz kalması demek, bir hayvanın öldürülmesine sessiz kalmak demek, ruhunuzdan bir parça alınıp götürülmesi demek. Yaşayın hissederek, gözlemleyerek, dolu dolu, farkına vararak yaşayın sessiz çığlıkların!
                
Yaşayıp hayatı gördükçe bende de değişimler oldu. Örneğin eski mutluluğum yok artık. İnsana verdiğim değerler de yanılmalarım ya da yanlış insanlara gereksiz değerler vermemde ki yanılmalarım belki de insan yapısını çözemeyişim benim mutluluğumu azalttıkça azalttı.
                
Doğa çok iyi bir yargıçtır. İnsanoğlunun doğaya verdiği zararda, doğa hemen keser cezasını insanoğlunun. Ne demek istediğimi anlıyorsunuzdur. Küresel ısınma etkilerini göstermeye başladı bile. Peki ya bir insanın, diğer bir insanın doğasına verdiği zarar? İşte bunun cezası çok karmaşıktır. Bunun cezası toplumsal psikolojinin bozulmasıdır.
                
Toplumsal psikolojimiz bozulmuştur. Gelişen teknolojiyle, hayatımızda daha çok yer alan sosyal medya vb. ortamlarda bunun etkisi daha çok görülmektedir. Şimdi bir hayal kurun! Sosyal medyada tanışıp, konuştuğunuz herhangi birine benim çocukluk zamanımdaki insanlara güvendiğiniz kadar güvendiğinizi! İmkânsız gibi geliyor değil mi ama tuhaftır ben biraz öyle yaşamaya çalışıyorum! Direniyorum bu psikolojiye, göstermek istiyorum hala çocukluğumun insanlarının varlığını ve dik durabilen bozulan her şeye rağmen, bozulmayan insan olarak kalınabileceğinin mümkün olduğunu. Bu biraz bencilce bir cümle olmuş olabilir ancak kim ne derse desin ben böyle hissederek yaşıyorum.
                
Bir başka değişim de cesaretimiz de meydana geldi. Konuşamıyoruz! Korkuyoruz! Duygularımızı ifade etmeye, hissettiklerimizi söylemeye düşüncelerimizi açıklamaya çekinir hale geldik. Tüm bunların toplamında yaşama sevincimiz kırıldı. Dikkat ettiniz mi? Zaman ilerledikçe hayat bize bir şeyler katacağı yerde hep azaltmış bir şeyleri hatta birçok şeyi alıp götürmüş! Her şeye rağmen götüremediği tek şey umudumuz ve yılların artırabildiği tek şey eski günlere duyulan özlem ve hasret…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tanin no kao / Başkasının yüzü (İsmail Şen)

Bir Film, İki Kitap ve Filmi Okumak Bandırma Sinema Amatörleri Derneği’nin ‘’Film Okuma’’ etkinliğinde üçüncü filmimiz 1966 yapımı, Hiroshi Teshigahara tarafından Kobe Abe romanından uyarlanmış  ‘’Tanin No Kao/Başkasının Yüzü’’  filmi oldu. Film, bir iş kazası nedeniyle yüzünü kaybetmiş ‘’ Okuyama’’ isimli bir karakterin hikâyesini anlatıyor. Görünüşün mü kişiliği yoksa kişiliğin mi görünüşü etkilediğine ilişkin bir sorgulama yapıyor. Her ne kadar dernek olarak bu etkinlikleri ‘’Film Okuması’’ olarak niteliyor olsak da konunun uzmanı sayılmayız. Film üzerine bir grup insan amatör bir ruhla oturup tartışıyoruz. Etkinliklerde filmi seçen arkadaşımız bir otorite olarak konuşmuyor, böylelikle samimi bir diyalog imkânı buluyoruz. '’Film Okumak’’ kulağa biraz samimiyetsiz, gereksiz özgüvenli bir iş gibi geliyor. ‘’Film Sohbetleri’’ ya da ‘’ Film Analizi’’ dersek daha iyi olabilir sanki. '' Film analizi '' dediğimizde filmin teknik konularını içerisine

Tekerrür'deki Gerçeklik (Murat H. Özcan)

Susmak en güzel cevaptır derdim her zaman milat çok derindeydi oysaki. Kendi miladını yaratmalıydı insan ve yarattı da. Sonra devamı geldi işte, tarih kitaplarından ve homo sapiens'den aşinayız azda olsa konulara. Bağıra bağıra, bir saniye bile susmadan mücadele verdik hayatta. Hayat bize bu kadar borçluyken, ona en sevdiklerimizi adarken, adaleti toprakta aramak saçmalık olmuştu. Sonra mücadele alanı genişledi ve tabi mücadele ettiklerin. Ancak insan hep kaybedendi… Kimisi karşı çıkmak için haksızlıklarla savaştı ama insan yok olmaya en müsait olanıydı. Susmak en güzel cevap derlerdi. Yok olmaya mahkum biri, yok olacağını bile bile neden susarak cevap verirdi? İnsan bedenden bir fani, değersiz bir çamur ve tanrının nefesi kimisine göre, kimisine göre maymun. Bunları duyunca susmak elde değil gibi. Oysa nereden geldiğimiz ne kadar önemli? İnsan kendine nereden geldik sorusu yerine nereye gidiyoruz sorusunu sorsa ne olurdu? Susmazdık sanırım. Değer ve yargılar hep sorgulan

İBADE(R)T - Zafer Korkmaz

Tanrı : Ben seni neden yarattım? Köpek : Hav Tanrı : Aferin. Ya seni? Kedi : Miyav Tanrı : Aferin. Peki ya seni? İnsan : Bilmiyorum tanrım. Tanrı : Nasıl olur? Ben senin beynini bütün bunlarınkinden bin kat daha gelişkin yaratmadım mı? İnsan : Aaa buldum düşüneyim diye? Tanrı : Şimdiye kadar neden düşünmedin o zaman? İnsan : Düşünen bir kaç kişi vardı . Onlarda zamanla hayvan gibi yaşamaya başladı . Korktum tanrım Tanrı : Neyden korktun? İnsan : Hayvan gibi yaşamaktan... Tanrı :Hayvanlar nasıl yaşıyor ki korkasın? İnsan : Yani... Temiz değiller bir kere Tanrı : Saçmalama bence daha fazla. İnsan : Emredersiniz tanrım. Tanrı : (Derin bir iç çeker) (kediye) ben nerede hata yaptım acaba? Kedi : Miyav Tanrı : Sanmam İnsan : Ne dedi tanrım? Gerçi ne derse demiş olsun sonuçta sizin bir yerde hata yaptığınızı söylüyor. Şerefsiz kedi! Şeytan bu şeytan! Tanrı : Bak yavrum, senin ibadetin düşünmektir. Ben seni neden yarattım? İbadet et diye... anlıyor musun beni?

Gerçeklerden Kaçmak (Anıl Uluçay)

Hayaller bizim vazgeçilmez dayanağınızdır onlar olmadan hayatın gerçeklikleri altında sıkışıp kalırız  ama gerçeklik ve hayal arasından ki farkı idrak edebiliyor ve gerçeklerden kaçmak için her fırsatta hayallere sığınmadan durabiliyor muyuz? Çoğu insan sabah olduğunda güneşin doğuşunu görebildiği için mutlu olmak yerine gerçekliklerin hüznüyle güne başlıyor. Bahsedilen gerçekler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir tabiki ama sizce en ağır gerçekler nelerdir? İnsanoğlu neden gerçeklikler ile mutlu olamıyor? Bahsedilen gerçeklerin hiç mi iyi tarafları yok? Bir çok soru sorabiliriz kendimize veya bir başkasına ama önemli olan sorulan soruların cevaplarını verebilmek veya verdirebilmek ancak bunu başarabilirsek gerçeklikler ile mutlu olmaya başlayabiliriz çünkü verdiğimiz cevaplar gerçek sandığımız çoğu şeyin aslında bizim gerçeğimiz olmadığını ve bizim istediğimiz değil bize sunulan, mecbur bırakılan hayatı yaşadığımızı gösterecektir. Vermediğimiz daha doğrusu vermekten