Orta Anadolu’nun küçük bir
kentinde büyüdüm. Gelenek ve göreneklerimiz vardı. Bu gelenek ve göreneklerin
iyi ve kötü yanlarının olduğu bir gerçektir ancak insanlar bunları
sorgulamalıdır ve unutmamalıdır.
Sorgulama kısmını niçin
yapmalıdır? Elbette onların kötü yanlarını eleştirip iyi yanlarını ortaya
çıkartıp bunların kullanılması için gereklidir, kötü yanları kaldırıp
atılmalıdır. Gelenekler ve görenekler olduğu gibi kabul edilirse insan aklını
kullanamaz. İnsanın varoluş amacı bile bunu yapmasını gerektirir. Yalnız bunu
yaparken keskin davranışlarda bulunmadan yapmalıdır çünkü tek bir kişi halinde
sorgulamak diğerlerinin direnmesini ve ona karşı çıkma eylemini doğurur. Kişi
önce kendisinin yaşam biçimiyle toplumu bu sorgulamaya alıştırmalıdır,
göstermelidir ona neyin yanlış neyin doğru olduğunu...
Sorgulama biçiminin örneklerine
bakacak olursak, her ne kadar Doğu Anadolu tarafına hiç geçmesem de, çoğu
insanın bildiği gibi, o bölgede kan davaları yaygın olarak görülmektedir. Şimdi
bunu sorguladığımızda bu törenin ne kadar anlamsız olduğunu göremiyorsak
aklımızı kullanmıyoruz demektir. Kan davasında insanlar sırayla birbirini
öldürüp hapse girmektedir. Bir olay sonucu çıkan kan davaları, insanların yaşamında
önemli bir yer tutar, ailede de karşı tarafa yönelik kinle beslenen çocuklar yetiştirilir
ki bir zaman sonra olayın ne olduğu unutulur, sadece ortada intikam duygusu
kalır. Bunu insanlar birbirine neden yapar? Ben böyle bir toplum içinde
olsaydım düşünürdüm karşı insanı neden öldürüyorum, suçu ne ki, bu suçun
cezasını ben mi kesmeliyim, yoksa adalete mi kestirmeliyim?
Adalete güvenmiyorsanız bile yıllar önce olmuş
bir olayın yükünü neden ben yükleneyim, diye insan kendi kendine sormaz mı? Bir
başka örneğine gelelim, çocuk gelinler! Küçücük yaştaki insanlara
kaldıramayacağı yükler neden yüklenir? İnsan duramıyor bu soruları sormadan
bunları yazmadan duramıyor. İnsan kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi
başkasına nasıl yapabilir? Bu sorular beynimde bir atom bombasının patlaması
gibi etkiler yaratırken, topluma yansıması bir karıncanın dünya etrafını
dolanması gibi bir süreç almaktadır. Bu anlamda bu kültür unutulmalıdır,
unutulmaması gereken nokta bu kültürün insanlara ne acılar yaşattığıdır.
Unutmamak kısmına gelince, çok
daha fazlasını yazmak gerekecek, ama ne kadar yazacağımızı birlikte göreceğiz.
Gelenek ve göreneklerimizde öyle güzel örnekler var ki, işte bunları unutmamak
gerekir. Bunlar yemek kültüründen tutun, giyiniş, yaşayış, ahlak, davranış, dansa
kadar her şeyi içinde barındırır. Unutmak nasıl gerçekleşir? Toplumsal hafızayı
etkileyen iki büyük faktör vardır bunlardan birincisi teknolojik gelişmelerle
birlikte zaman, ikincisi başka milletlerle kurduğumuz diyalog.
Şimdi burada unutulmaması gereken
birkaç örnekleme yapalım. Bugün bulgur yapımını çoğumuz bilmiyoruzdur, buna
nereden varıyorum? Kendi yaşantımdan! Kendime baktığımda ben bulgur yapımını
bildiğim halde bununla uğraşamıyorum, benden büyük abim ve ablam da
uğraşamıyor. Ailemiz bizi kendi yaptığı el yapımı bulgurla, yarmayla yaptığı
yemeklerle besledi. Ben nasıl yapıldığını en azından biliyorum, bizden sonraki
nesil nasıl yapıldığını da bilmeyecek.
Bunu neden unutmamalıyız
dediğinizi duyar gibiyim? Bunu unutmamalıyız çünkü bu toplumsal sağlımızı
ilgilendiren bir konudur. Elbette ki tüm ülkeye el yapımı bulguru insanlar
yaparak yetiştiremez, demek ki el yapımı bulgur yöntemini serileştirmeliyiz, bu
da iyi yetişmiş endüstri mühendislerimizce yapılabilir. Teknolojik gelişmeler
bize bu kültürü unutturmak üzeredir. Bunun yanında unutulmaması gereken bitki
türleri, genetiğiyle oynanmamış bize ait tohumlardan üretilen bitkiler, halk
danslarımız, giysilerimiz unutulmaması gereken kültürel değerlerimizdir.
Bakınız yemek kültürümüz bizim fiziksel sağlığımızı ilgilendirirken,
danslarımız, giysilerimiz, edebiyatımız da psikolojik sağlımız için gereklidir.
Kültür kaybını yaşadığımız en
önemli alanlardan biri de dildir. Burada dilin tamamen unutulması söz konusu
değildir. Unuttuğumuz birçok kelimenin var olmasının yanı sıra, dilimize
teknolojik gelişmeleri takip etmemiz sebebiyle aldığımız birçok yabancı kelime
olmasıdır. Burada ki unutuluştan çok dilin faklı bir boyut kazanması, bir başka
ifadeyle erozyona uğramasıdır. Unutuluşun dil boyutu sadece dili etkilemez.
Dile bağlı olarak müzik, edebiyat, tiyatro, sinema, dili kullandığımız her alan
etkilenir. Burada ki çözüm de o kadar zor değildir ancak zaman alan bir
süreçtir. Nedir bu çözüm? Herhangi bir alanda yeni üretilen bir ürüne verilecek
ismi, elbette o ürünü üreten toplum tarafından verilir. Dolayısıyla bizim
dilimizi korumamızın en önemli yolu, bu gelişmelerin öncüsü olmakta yatar. Bir
anlamda kültürü unutturmamak için kültür yaratmalısınız.
Tarihe baktığımızda Orta Asya’dan
buralara göçerken en çok Fars ve Arap kültürlerinden etkilenmişizdir.
Etkilenmemiz gerekir ancak bu etkileniş iyiye ve doğruya yönlendirmiş ise güzel
sonuçlar doğurur ve yine etkilenirken sorgulama yapılması gerekir, karşılaşılan
kültür ona göre alınmalı ya da alınmamalıdır. Bütün bunları
değerlendirdiğimizde toplumun yapısında meydana gelen değişmeyle toplum
kendisine yabancılaşmıştır yani biz, biz olmaktan çıkmışızdır. Bu da geride
sadece bize tarihimizle övündüğümüz bir içi boş bir isim bırakır. Daha burada
anlatamadığım nice güzel örnekler biliyorum, sözlerimi bitirirken kültürü
unutmamak gerektiğine bir kez daha vurgu yapıyorum, unutulmaması gereken
kültürü unutmak, kendimizi unutmaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder