Ana içeriğe atla

Hasan Hüseyin Korkmazgil (Alper Dur)


İyi Bir Öğretmen, Sanatkar ve Mücadele İnsanı Korkmazgil'in Şifreli Şiirleri

56 yıllık hayatı boyunca 15 kitabı yayınlandı Hasan Hüseyin’in. Birçok şiiri ya da hikâyesi dava konusu oldu, bir kısmı yüzünden tutuklandı ya da ceza aldı. Pek çok eseri de yayımlanamadı. Hasan Hüseyin’in en çok şikâyet ettiği konulardan biri, ne yazıldıysa elinden alınmış olmasıydı. Hayatında kim otoriteyse; okul idaresi, mahkeme, savcılık, çalıştığı okulun müdürü, askerlikte amiri, daima ne yazdıysa elinden alınmış. Bunun için birçok yöntem geliştirmiş kendi kendine. Örneğin Göktürk alfabesiyle, Uygur alfabesiyle yeni Türk harfleriyle karıştıra karıştıra kendine özgü bir alfabe yapmıştır şiir yazarken. Hatta bunu da şifre olarak değerlendirmişler, başta Sovyetler Birliği olmak üzere. Hâlbuki Hasan Hüseyin’in en çok titizlendiniz şey, şiiri bitmediyse kimseye göstermemek gibi bir alışkanlığının olmasıydı. Gürün’de ortaokul olmadığından, 1938’de ortaokulu bitirdikten sonra iki yıl okulsuz kalmış ve daha sonra Karadeniz Üniversitesi’nde katledilen Necdet Bulut’un babası olan Ziraat Bankası müdürü, o zaman getir götür işlerine Hasan Hüseyin’i almış. Babasını da hizmetli olarak almış. O zaman da köylülerin Osmanlı’dan kalma senetlerini okuyabilmek için Hasan Hüseyin Arap harflerini öğreniyor, bunu da steno(1) gibi bir yöntem olarak geliştirip, şiirleri bitmemişse Arap harfleriyle yazmaya başlıyor. Hapisteyken annesine gönderdiği mektupların arasında da bu yöntemle yazdığı şiirleri vardır.

Hasan Hüseyin’in ölümü üzerinden 35 yıl geçti. Hasan Hüseyin’in yazdıkları bugün de günceldir. Başta anti-emperyalist öğelerle örülmüş olan bir Ortadoğu panoramasını içeren Kızılırmak şiiri olmak üzere, o gün ne dediyse bugün yaşadıklarımızı Hasan Hüseyin 40-50 yıl önce yazmıştı. Hem günceldir, hem eskimeyen bir dil ve anlatıma sahiptir. Konuları itibariyle de dünün konuları sürdüğüne göre, Hasan Hüseyin de o günden dünyanın ve Türkiye'nin yaşadıklarını gençliğinden itibaren görmüş ve anlatmıştır diyebiliriz. Geriye dönüp sadece bir iki haftaya baktığımızda bile Hasan Hüseyin’in dizeleriyle ifade edebiliyoruz yaşadıklarımızı...
Kızılırmak/kendi sesinden

1: Söylenen sözleri söylediği kadar çabuk yazmaya elverişli, kısa ve yalın işaretlerden oluşan yazı yöntemi.


Kitap Önerileri

Haziranda Ölmek Zor/Bilgi Yayınevi
İşten çıktım, sokaktayım / Elim yüzüm, üstüm başım gazete / Gece leylak ve tomurcuk kokuyor / Yaralı bir şahin olmuş yüreğim / Uy anam anam, haziranda ölmek zor' diyen ozan Hasan Hüseyin, özgürlüğün, dışarda olmanın havasını bir kez daha içlerimize sindiriyor.

Acılara Tutunmak/Bilgi Yayınevi
Acılar ve sevinçler, yerel duyarlıkları da, bölgesel duyarlıkları da, ulusal duyarlıkları da aşıyor günümüzde. Yeni bir çağın eşiğinde kıpır kıpırız. İnsan kendisini hep sevinçlerin, mutlulukların içinde değil, acıların ve mutsuzlukların içinde de bulabilir,' diyor Hasan Hüseyin.

Acıyı Bal Eyledik/Bilgi Yayınevi
Kanadık toprak olduk / çekildik bayrak olduk / döküldük yaprak olduk / geldik bugüne / ekmeği bol eyledik / acıyı bal eyledik / sıratı yol eyledik geldik bugüne

Yorumlar

  1. “Hatta bunu da şifre olarak değerlendirmişler, başta Sovyetler Birliği olmak üzere.” Bu cümlede ciddi anlatım eksikliği var bu yüzden ne demek istediğini anlayamıyorum. Cümlenin yazı içindeki öncesinde ki ve sonrasında ki cümlelerden tamamen bağımsız birşey anlatılmak istenmiş onlara bakarak da çıkaramıyorum. Kim şifre olarak değerlendirmiş? Bu şifre Sovyetler Birliği’yle mi alakalı yoksa oradan birileri mi şifre olarak değerlendirmiş? Yazı ilgili yerlerden paragraflara ayrılmadığı için okurken okuyucuyu fazla zorluyor son olarak da Hasan Hüseyin gibi bir karakter için yazının içeriğini kişisel olarak yetersiz bulduğumu söylemeliyim, iyi çalışmalar dilerim...

    YanıtlaSil
  2. Çok güzel bir yazı olmuş. Tebrik ederim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tanin no kao / Başkasının yüzü (İsmail Şen)

Bir Film, İki Kitap ve Filmi Okumak Bandırma Sinema Amatörleri Derneği’nin ‘’Film Okuma’’ etkinliğinde üçüncü filmimiz 1966 yapımı, Hiroshi Teshigahara tarafından Kobe Abe romanından uyarlanmış  ‘’Tanin No Kao/Başkasının Yüzü’’  filmi oldu. Film, bir iş kazası nedeniyle yüzünü kaybetmiş ‘’ Okuyama’’ isimli bir karakterin hikâyesini anlatıyor. Görünüşün mü kişiliği yoksa kişiliğin mi görünüşü etkilediğine ilişkin bir sorgulama yapıyor. Her ne kadar dernek olarak bu etkinlikleri ‘’Film Okuması’’ olarak niteliyor olsak da konunun uzmanı sayılmayız. Film üzerine bir grup insan amatör bir ruhla oturup tartışıyoruz. Etkinliklerde filmi seçen arkadaşımız bir otorite olarak konuşmuyor, böylelikle samimi bir diyalog imkânı buluyoruz. '’Film Okumak’’ kulağa biraz samimiyetsiz, gereksiz özgüvenli bir iş gibi geliyor. ‘’Film Sohbetleri’’ ya da ‘’ Film Analizi’’ dersek daha iyi olabilir sanki. '' Film analizi '' dediğimizde filmin teknik konularını içerisine

Tekerrür'deki Gerçeklik (Murat H. Özcan)

Susmak en güzel cevaptır derdim her zaman milat çok derindeydi oysaki. Kendi miladını yaratmalıydı insan ve yarattı da. Sonra devamı geldi işte, tarih kitaplarından ve homo sapiens'den aşinayız azda olsa konulara. Bağıra bağıra, bir saniye bile susmadan mücadele verdik hayatta. Hayat bize bu kadar borçluyken, ona en sevdiklerimizi adarken, adaleti toprakta aramak saçmalık olmuştu. Sonra mücadele alanı genişledi ve tabi mücadele ettiklerin. Ancak insan hep kaybedendi… Kimisi karşı çıkmak için haksızlıklarla savaştı ama insan yok olmaya en müsait olanıydı. Susmak en güzel cevap derlerdi. Yok olmaya mahkum biri, yok olacağını bile bile neden susarak cevap verirdi? İnsan bedenden bir fani, değersiz bir çamur ve tanrının nefesi kimisine göre, kimisine göre maymun. Bunları duyunca susmak elde değil gibi. Oysa nereden geldiğimiz ne kadar önemli? İnsan kendine nereden geldik sorusu yerine nereye gidiyoruz sorusunu sorsa ne olurdu? Susmazdık sanırım. Değer ve yargılar hep sorgulan

İBADE(R)T - Zafer Korkmaz

Tanrı : Ben seni neden yarattım? Köpek : Hav Tanrı : Aferin. Ya seni? Kedi : Miyav Tanrı : Aferin. Peki ya seni? İnsan : Bilmiyorum tanrım. Tanrı : Nasıl olur? Ben senin beynini bütün bunlarınkinden bin kat daha gelişkin yaratmadım mı? İnsan : Aaa buldum düşüneyim diye? Tanrı : Şimdiye kadar neden düşünmedin o zaman? İnsan : Düşünen bir kaç kişi vardı . Onlarda zamanla hayvan gibi yaşamaya başladı . Korktum tanrım Tanrı : Neyden korktun? İnsan : Hayvan gibi yaşamaktan... Tanrı :Hayvanlar nasıl yaşıyor ki korkasın? İnsan : Yani... Temiz değiller bir kere Tanrı : Saçmalama bence daha fazla. İnsan : Emredersiniz tanrım. Tanrı : (Derin bir iç çeker) (kediye) ben nerede hata yaptım acaba? Kedi : Miyav Tanrı : Sanmam İnsan : Ne dedi tanrım? Gerçi ne derse demiş olsun sonuçta sizin bir yerde hata yaptığınızı söylüyor. Şerefsiz kedi! Şeytan bu şeytan! Tanrı : Bak yavrum, senin ibadetin düşünmektir. Ben seni neden yarattım? İbadet et diye... anlıyor musun beni?

Gerçeklerden Kaçmak (Anıl Uluçay)

Hayaller bizim vazgeçilmez dayanağınızdır onlar olmadan hayatın gerçeklikleri altında sıkışıp kalırız  ama gerçeklik ve hayal arasından ki farkı idrak edebiliyor ve gerçeklerden kaçmak için her fırsatta hayallere sığınmadan durabiliyor muyuz? Çoğu insan sabah olduğunda güneşin doğuşunu görebildiği için mutlu olmak yerine gerçekliklerin hüznüyle güne başlıyor. Bahsedilen gerçekler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir tabiki ama sizce en ağır gerçekler nelerdir? İnsanoğlu neden gerçeklikler ile mutlu olamıyor? Bahsedilen gerçeklerin hiç mi iyi tarafları yok? Bir çok soru sorabiliriz kendimize veya bir başkasına ama önemli olan sorulan soruların cevaplarını verebilmek veya verdirebilmek ancak bunu başarabilirsek gerçeklikler ile mutlu olmaya başlayabiliriz çünkü verdiğimiz cevaplar gerçek sandığımız çoğu şeyin aslında bizim gerçeğimiz olmadığını ve bizim istediğimiz değil bize sunulan, mecbur bırakılan hayatı yaşadığımızı gösterecektir. Vermediğimiz daha doğrusu vermekten