Gözlerimizi
açar açmaz sarıp sarmalanıyoruz ve en iyi kıyafetler ile büyütülmeye çalışıyoruz,
tabiki imkânlar dâhilinde. İmkân ve imkânsızlıkları neler doğuruyor diye
sorguladığımızda ise henüz yeni bir birey olarak bunu aileye bağlayabiliriz
fakat zaman geçtikçe aileden ziyade etrafımızda ki koltukları zapt edenlerin bu
imkân ve imkânsızlıklarda belirleyici etken olduğunu görüyor ve maalesef ki birçoğumuz
zapta göz yumuyoruz. Süre
gelen statü tartışmalarının doğurduğu bencillik ve rahatlık kavramları bugün
hayatımızın tamamını ele geçirmiş durumda, işte bu ele geçiriliş esasında bizim
hareket alanımızı kısıtlayan bir durum, fakat bu durumla mücadele etmek yerine
kabullenip başka yollardan rahatlığa erişme düşüncemiz bir hayli ön plandadır.
Emeklemeye
başladığımızda basamakları tırnaklarımızla kazıyarak olmasa da yürüme, dokunma,
tutma vb. İşlevlerimizi yerine getirmemizde yardımcı olan uzuvlarımız ile ortak
çalışarak tırmandık. Bu tırmanış esnasında bize yardımcı olmaya çalışan aile
bireyleri bizi tutup bir kaç basamak yukarıya çıkartırken aslında bizi
gelecekte bir kaç basamak aşağıda olanlara gözlerimizi kapamamız konusunda
telkin etmiş ve bize en büyük kötülüklerden birini yapmış bulunmaktalar.
Basamakları
birden geçip belli bir statü kazanıp statükocu davranan bireyler kişisel
düşüncelerinden ve kendisini gerçekten düşünenlerin görüşlerinden ziyade fayda
sağlayacakların düşünce ve görüşlerine kulak kabartıyorlar çünkü çizilen yol ve
erişilen koltukların rahatlığına ve engelsiz ulaşımının rahatlığına bir hayli
alışmış durumdalar.
Bu gibi
bireyler, gruplar orta sınıfın günümüzde kalmamasıyla beraber daha rahat
hareket eder hale geldiler ve bu hareket özgürlüğü alt-üst sınıf arasında
modern köleciliği başlattı ve bu moderniteye katılmayıp popülist hareket
etmeyenler ise muhalif veya anarşist gibi kavramlarla günümüzde sıkça
duyduğumuz tabirle fişlendiler ve birer öcü gibi gösterildiler ve
gösteriliyorlar.
İnsan
psikolojisi doğduğu andan itibaren dış etmenlere bağlı kalarak, değişim ve
dönüşüme tabi kalıyor. Bu nedenle bilinçaltına itilen bastırılmış düşünceler, eleştirilen statü sahiplerinin yerine geçildiğinde gün yüzüne çıkıyor. Yeni
bir statükocu eskinin yerini almış oluyor, bunun en büyük nedeniyse; insanların
birbirleri arasında her hangi bir mevki ve makama sahip olmasalar da aralarında yaşanan herhangi bir meseleden dolayı sınıflandırma yapmalarıdır.
Sorulan soru karşısında ben bilirim düşüncesiyle aralarında bir çarpışma yaratacak söylemlerde bulunmalarından kaynaklıdır. Ama bu sadece bu küçük bir örnektir.
Sorulan soru karşısında ben bilirim düşüncesiyle aralarında bir çarpışma yaratacak söylemlerde bulunmalarından kaynaklıdır. Ama bu sadece bu küçük bir örnektir.
Verilen
örneklerde ki gibi ufak çaplı veya veremeyeceğimiz örneklerde ki gibi büyük
çaplı örnekler statü kavramına erişmek için bireylerin her şeyi
yapabileceklerini gösteriyor. Bireyler birbirinden farklı kişiliklere sahip
olmalarına rağmen statü kavramı nedeniyle var olan kişiliklerinin dışına
çıkabiliyorlar ve dün söylenen ile bugün arasındaki söylemlerinin
farklılıklarını önemsemiyorlar.
Özellikle günümüz siyasileri, savundukları düşünce ve görüşlerin dışında hareket ediyor ve kendi iç siyasetlerinde bunu fazlasıyla gösteriyorlar. Yani içi dışı bir diyebileceğiz hiç bir konu, grup veya kişi kalmamış durumda. Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde ilçe teşkilatlarından genel merkeze ulaşan yolda bahsettiğimiz konular her kademede fazlasıyla hissediliyor ki genel merkeze gelindiğinde televizyonlarda görebileceğimiz gibi bu konular ve statü kavgası daha belirgin bir şekilde hissediliyor.
Özellikle günümüz siyasileri, savundukları düşünce ve görüşlerin dışında hareket ediyor ve kendi iç siyasetlerinde bunu fazlasıyla gösteriyorlar. Yani içi dışı bir diyebileceğiz hiç bir konu, grup veya kişi kalmamış durumda. Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde ilçe teşkilatlarından genel merkeze ulaşan yolda bahsettiğimiz konular her kademede fazlasıyla hissediliyor ki genel merkeze gelindiğinde televizyonlarda görebileceğimiz gibi bu konular ve statü kavgası daha belirgin bir şekilde hissediliyor.
Türkiye
Cumhuriyeti içerisinde yaşayan bireyler bir süre sonra bireyselciliğin değil
toplumsalcılığın önemini anladıklarında ve beraber kalkına bileceklerinin
farkına vardıklarında koltuğun tek kişilik olmadığını ve statü sahiplerinin
değil toplumun o koltuğun gerçek sahibi olduğunu göstereceklerdir.
5. Paragrafta aynı cümle içinde iki kez ziyade kelimesi kullanılarak anlam karmaşasına yol açılmış, iyi çalışmalar.
YanıtlaSilDikkatiniz için teşekkür ederim.
SilBahsedilen anlam karmaşasıyla ilgili gerekli düzeltme yapıldı.
Okuyarak geçireceğiniz nice günlere,iyi günler.