Ana içeriğe atla

Yaşadığınız şehrin içinde olduğu kitapları siz de sever misiniz? (Ozan Ertuğrul)

Roman karakteri o şehrin sokaklarını anlattıkça siz de kendinizi o hikâyenin bir parçasıymış gibi hissedersiniz. Sanki roman karakteri ile birlikte o yolda yürür, caddeleri birlikte arşınlarsınız.

Geçtiğimiz haftalarda değerli ağabeyim Fuat Kurumahmut’un  ‘Anneannemin En Sevdiği Torunu Benim’ adlı öykü kitabı yayınlandı.

 Kitaptan bahsetmeden önce Fuat Kurumahmut’u kısaca tanıtmak isterim. Çünkü bu yaşam koşturmacasında, hepimizin vakitsizlik hastalığına yakalandığı bu dönemde Fuat Kurumahmut, bu dertten yakınan herkese  örnek olup üretmeye devam ediyor.

 Fuat Ağabey ile 2015 yılında tanıştım. Kendisi bir Meteoroloji Mühendisi.  Hani çoğumuzun; “Bu meteoroloji de hiç bilemiyor, yağmur dediler güneş açtı” diye hayıflandığınız tahminleri hazırlayan kişilerden. Onunla bu konuları da uzun uzun konuşmuşluğumuz vardır. “Adı üzerinde; tahmin” der ve mesleğinin inceliklerini teknik terimlere boğmadan, herkesin anlayabileceği seviyede anlatır.

Fuat Ağabey ile Bandırma’da tiyatro adına güzel işler çıkardığımız Çekirdek Tiyatro’da hepimizin hatıralarında güzel izler bırakan oyunlar oynadık. Yıllar içinde hayat hepimizi farklı yerlere sürükledi fakat Fuat Ağabey halen Bandırma’da ve üretmeye devam ediyor. Gezi yazılarının olduğu http://www.bandirmagezi.com/ ve http://www.cekirdekgezi.com/ internet sitelerinin yanı sıra Meteoroloji Mühendisleri Odasının aylık bülteni İklim’i tasarlıyor. O her ne kadar bu çalışmaları amatörce yaptığını belirtse de üretmekten çok tüketmeye yöneldiğimiz bu zamanda onun bu çalışmalarının anlamı çok büyük.

 Kitabın tanıtım duyurusunu görünce çok heyecanlandım ve Fuat Ağabeyin bu hayat koşturmacasında buna da zaman ayırmasına imrendim.

“Anneannemin En Sevdiği Torunu Benim” 50 sayfalık, incecik bir öykü kitabı. Elinize aldığınızda bir solukla okunabilecek bir kitap. Akıcı bir dilde yazılmış Bursa-Bandırma arasında geçen yaşanmış bir hikâyeyi okuyucuya sunuyor.  Kitabın kapak tasarımı da yine bir Bandırmalıya ait. Piyasada satılan ve hepimizin severek okuduğu pek çok dergiye illüstrasyonlar çizen, reklam filmlerine hayat veren Sevgili Ferit Güleç’e ait…

Kitap her yaştan okuyucunun rahatça ve keyifle okuyabileceği ve kendisinden bir şeyler bulabileceği bir kitap.

Emeğine sağlık Fuat Ağabey.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tanin no kao / Başkasının yüzü (İsmail Şen)

Bir Film, İki Kitap ve Filmi Okumak Bandırma Sinema Amatörleri Derneği’nin ‘’Film Okuma’’ etkinliğinde üçüncü filmimiz 1966 yapımı, Hiroshi Teshigahara tarafından Kobe Abe romanından uyarlanmış  ‘’Tanin No Kao/Başkasının Yüzü’’  filmi oldu. Film, bir iş kazası nedeniyle yüzünü kaybetmiş ‘’ Okuyama’’ isimli bir karakterin hikâyesini anlatıyor. Görünüşün mü kişiliği yoksa kişiliğin mi görünüşü etkilediğine ilişkin bir sorgulama yapıyor. Her ne kadar dernek olarak bu etkinlikleri ‘’Film Okuması’’ olarak niteliyor olsak da konunun uzmanı sayılmayız. Film üzerine bir grup insan amatör bir ruhla oturup tartışıyoruz. Etkinliklerde filmi seçen arkadaşımız bir otorite olarak konuşmuyor, böylelikle samimi bir diyalog imkânı buluyoruz. '’Film Okumak’’ kulağa biraz samimiyetsiz, gereksiz özgüvenli bir iş gibi geliyor. ‘’Film Sohbetleri’’ ya da ‘’ Film Analizi’’ dersek daha iyi olabilir sanki. '' Film analizi '' dediğimizde filmin teknik konularını içerisine

Tekerrür'deki Gerçeklik (Murat H. Özcan)

Susmak en güzel cevaptır derdim her zaman milat çok derindeydi oysaki. Kendi miladını yaratmalıydı insan ve yarattı da. Sonra devamı geldi işte, tarih kitaplarından ve homo sapiens'den aşinayız azda olsa konulara. Bağıra bağıra, bir saniye bile susmadan mücadele verdik hayatta. Hayat bize bu kadar borçluyken, ona en sevdiklerimizi adarken, adaleti toprakta aramak saçmalık olmuştu. Sonra mücadele alanı genişledi ve tabi mücadele ettiklerin. Ancak insan hep kaybedendi… Kimisi karşı çıkmak için haksızlıklarla savaştı ama insan yok olmaya en müsait olanıydı. Susmak en güzel cevap derlerdi. Yok olmaya mahkum biri, yok olacağını bile bile neden susarak cevap verirdi? İnsan bedenden bir fani, değersiz bir çamur ve tanrının nefesi kimisine göre, kimisine göre maymun. Bunları duyunca susmak elde değil gibi. Oysa nereden geldiğimiz ne kadar önemli? İnsan kendine nereden geldik sorusu yerine nereye gidiyoruz sorusunu sorsa ne olurdu? Susmazdık sanırım. Değer ve yargılar hep sorgulan

İBADE(R)T - Zafer Korkmaz

Tanrı : Ben seni neden yarattım? Köpek : Hav Tanrı : Aferin. Ya seni? Kedi : Miyav Tanrı : Aferin. Peki ya seni? İnsan : Bilmiyorum tanrım. Tanrı : Nasıl olur? Ben senin beynini bütün bunlarınkinden bin kat daha gelişkin yaratmadım mı? İnsan : Aaa buldum düşüneyim diye? Tanrı : Şimdiye kadar neden düşünmedin o zaman? İnsan : Düşünen bir kaç kişi vardı . Onlarda zamanla hayvan gibi yaşamaya başladı . Korktum tanrım Tanrı : Neyden korktun? İnsan : Hayvan gibi yaşamaktan... Tanrı :Hayvanlar nasıl yaşıyor ki korkasın? İnsan : Yani... Temiz değiller bir kere Tanrı : Saçmalama bence daha fazla. İnsan : Emredersiniz tanrım. Tanrı : (Derin bir iç çeker) (kediye) ben nerede hata yaptım acaba? Kedi : Miyav Tanrı : Sanmam İnsan : Ne dedi tanrım? Gerçi ne derse demiş olsun sonuçta sizin bir yerde hata yaptığınızı söylüyor. Şerefsiz kedi! Şeytan bu şeytan! Tanrı : Bak yavrum, senin ibadetin düşünmektir. Ben seni neden yarattım? İbadet et diye... anlıyor musun beni?

Gerçeklerden Kaçmak (Anıl Uluçay)

Hayaller bizim vazgeçilmez dayanağınızdır onlar olmadan hayatın gerçeklikleri altında sıkışıp kalırız  ama gerçeklik ve hayal arasından ki farkı idrak edebiliyor ve gerçeklerden kaçmak için her fırsatta hayallere sığınmadan durabiliyor muyuz? Çoğu insan sabah olduğunda güneşin doğuşunu görebildiği için mutlu olmak yerine gerçekliklerin hüznüyle güne başlıyor. Bahsedilen gerçekler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir tabiki ama sizce en ağır gerçekler nelerdir? İnsanoğlu neden gerçeklikler ile mutlu olamıyor? Bahsedilen gerçeklerin hiç mi iyi tarafları yok? Bir çok soru sorabiliriz kendimize veya bir başkasına ama önemli olan sorulan soruların cevaplarını verebilmek veya verdirebilmek ancak bunu başarabilirsek gerçeklikler ile mutlu olmaya başlayabiliriz çünkü verdiğimiz cevaplar gerçek sandığımız çoğu şeyin aslında bizim gerçeğimiz olmadığını ve bizim istediğimiz değil bize sunulan, mecbur bırakılan hayatı yaşadığımızı gösterecektir. Vermediğimiz daha doğrusu vermekten