Kur'an'a Göre Araştırmalar/Hüseyin Atay (İsmail Sen)


Öncelikle Hüseyin Atay, İslam’ın akılcı ekolü mutezile çizgisinde yer alır. İmanın önüne aklı koyar. Duru, akıcı ve aydınlatıcı bir üsluba sahiptir.

Örneğin kendi ifadesiyle ''günümüz Müslümanlarının anladığı gibi değişmez alınyazısı anlamında kadere iman esası olmadığı'' tespitinde bulunuyor.

Kur'anda defalarca sözü edilen kader, ''dünya ve kâinat nizamı anlamında kullanılıyor.'' dünya nizamıyla bireyin iradesi aynı şey değildir. İradi seçimlerimizde özgürüz. Kaldı ki bu seçim hürriyeti olmazsa cennet ve cehennem mefhumunun da bir anlamı kalmıyor.

Yine kendisinden hareketle:

''Allah insanın iradesini kısıtladığı oranda sorumluluğunu ortadan kaldırmış olur.'' Nitekim içgüdüleri ile hareket eden hayvanların Allah katında eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmesine ilişkin bir şey söyleyemeyiz.

Kitapta akılcı bir üslupla kader, abdest, namaz, dinde zorlama yoktur meselesi, miraç olayı, ilim-iman gibi konular yorumlanıyor. (Kader, ilim, iman konusu 1. cildin en önemli konuları)

İlmin imandan önce geldiğini tane tane, duru bir şekilde anlatıyor Hüseyin Atay. İlk Müslümanların ilim ve akılla iman ettiklerini ifade ediyor. Aklın öncelenmediği günümüz Müslümanlığı ancak hurafe üretirken tek dinamizmi taklit yollu iman oluyor. Örneğin; miraç hadisesindeki meşhur namaz vakitleri kıssası;

Hikâyede Musa o denli yüceltilir ki Muhammed, ümmetinin kaç vakit namaza dayanıp dayanamayacağını bilemez. Musa Peygamber Hz. Muhammed'e akıl hocalığı yaparak ve onu zorlayarak defalarca Allah'ın huzuruna gönderir. En son Musa sayesinde 5 vakitte karar kılınır. Bu hadisenin saçmalığını aklıyla yorumlayan her insan, ister inançlı olsun isterse inançsız, rahatlıkla öykünün abukluğunu, çelişkisini görebilir:

Hz. Musa öyle yüksek bir konumdadır ki ne Hz. Muhammed ümmetinin kaç vakit namaza dayanabileceğini öngörebiliyor ne de Allah kulunun kaç vakit namaza dayanabileceğini biliyor. Belli başlı bazı cemaatlerde bu hikâyeleri dinleyip en ufak şekilde sorgulama emaresi göstermeyen insanlar var.

Ben dindar biri değilim, dini bir yaşam biçimine de sahip değilim. Sürekli dayak atarcasına göze sokulan din retoriğinden de kaynaklanıyor olabilir. Bu ülkenin %99'u Müslüman varsayımımız var malum, kendini agnostik, deist, ateist addedenler de bu varsayımın içerisinde yer alıyor. En azından ben o varsayımın içerisinde değilim, yanlışınız var deme cesareti gösteriyorlar ki takdir edilir.

Peki, bu varsayıma sahip sözde dindarları, siyaseti din zanneden zavallıları, iman satan şarlatanları ne yapacağız?

Dücane Cündioğlu yakın zamanda katıldığı bir programda şöyle bir şey söyledi;

''Din bu ülkede hep aşağılandı, hiç eleştirilmedi''

Bu sözü çok önemsiyorum. Eleştiriye ihtiyaç var, korkmadan sorgulamaya, anlatmaya, tartışmaya ihtiyacımız var, inançları hakir görmeden, aşağılamadan Hüseyin Atay gibi değerleri okumakta fayda var.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Olmak ve Sahip Olmak (İsmail Sen)

8 Martın Rengi Pembe ya da Mor Değil "Kızıl"dır. (İlayda Urun)

Tanin no kao / Başkasının yüzü (İsmail Şen)