Ana içeriğe atla

Görünmeyen Şampiyonluklar (Harun Sağlam)

Her yeri Futbol haberleri ile dolu bir gazetenin arka sayfasında ufacık bir yazı: “Ayşe Begüm Onbaşı Portekiz’de yapılan  Aerobik Jimnastik Dünya Şampiyonası’nda birinci olarak altın madalya aldı.”

Gazeteyi çeviriyorum, diğer haberlere bakıyorum. Daha önemli haberler mi var da bu kısım bu kadar küçük diye? Neredeyse tamamı futbol haberlerinden oluşan gazetenin hiçbir yerinde bu haberden daha değerli bir şey yok. Sözleşmeler, maç sonuçları, sakatlıklar vs.

Benzer şeyleri daha önce de yaşadığımı hatırlıyorum. “Eczacıbaşı VitrA Kadın Voleybol Takımı, İtalyan temsilcisi Pomi Casalmaggiore'yi 3-2 yenerek, Dünya Kulüpler Şampiyonası'nda üst üste 2. şampiyonluğuna ulaştı.” Ve aklıma bazı sorular geliyor:
Dünya şampiyonu olmuş milli bir sporcumuz nasıl olur da ülkenin bir spor gazetesinin arka sayfasında diğer bütün haberlerden daha az yer alır? Yaptığı sporda dünyadaki bütün rakiplerinden daha iyi bir sporcuya sahipken, bir toplum bundan nasıl haberdar olmaz?

Bazı sorular cevaplardan çok daha faydalı olabilir. Galatasaray UEFA kupasını kazandığında TV başındaydım. O heyecanı ve verdiği mutluluğu anlatmama gerek yok. Benzer şeyleri  2002’de de yaşadık. Oysa ki Ayşe’nin yaptığı bunlardan daha büyük bir başarı. Yaptığı sporda dünyanın en iyisi. Ve onun gibi daha birçok şampiyonumuz olduğunu biliyoruz. Ama toplumda çok fazla karşılık bulmuyor.
Peki, bir performansın başarı olabilmesi ve toplum tarafından sahiplenilmesi için ne gerekiyor? Futbol  Jimnastik ’ten daha mı zor? Futbol’u bu kadar sahiplenmemizin sebebi ne? Ata sporumuz mu? Herhangi bir spor branşında dünya şampiyonu olmak nasıl oluyor da bir futbolcunun transfer anlaşmasından önemsiz olabiliyor? Bu soruların cevabını verecek değilim, herkes için değişen cevapları var ne de olsa.

Taraf olmanın kolay olduğu bir toplumda takım tutmamanın hafifliğiyle yazıyorum. Futbol’a akan parada, ülkede spor yapmaya çalışan tüm çocuk ve gençlerin hakkı yok mu? “Adana Büyükşehir Belediyespor Kulübü Başkanı Murtaza Avşar, Çanakkale'deki Türkiye Şampiyonası Yarı Finalleri'ne katılacak U14 Kız Takımı’nın otobüsünün, sponsor iş adamının konaklama desteğini geri çekmesi nedeniyle Çanakkale yolundan döndüğünü söyledi.” Haberin Bağlantısı

Neden spor yapalım ki? Ülkemizde spor neden var?  Ne işe yarıyor? Ne şartlarda yapılıyor ve bu şartlardan memnun muyuz? Sorular…

“Türk olmayan takımları yenmek.”  Bunu yapan bir sürü çocuğumuz varken o bahsedilen takımları yabancılarla doldurup bütün heyecanımızı onlara vermedik mi? O takımlara geçmişten gelen ama şu anda bir karşılığı olmayan bir sürü anlam yüklemedik mi? Böyle bir takım dünya şampiyonu olsa Manisa’lı bir Ayşe eder mi?

Gazeteyi kapatıyorum ve kafamda bir şarkı çalıyor:

 “We Are The Champions”  tüm gerçek şampiyonlarımız için…




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tanin no kao / Başkasının yüzü (İsmail Şen)

Bir Film, İki Kitap ve Filmi Okumak Bandırma Sinema Amatörleri Derneği’nin ‘’Film Okuma’’ etkinliğinde üçüncü filmimiz 1966 yapımı, Hiroshi Teshigahara tarafından Kobe Abe romanından uyarlanmış  ‘’Tanin No Kao/Başkasının Yüzü’’  filmi oldu. Film, bir iş kazası nedeniyle yüzünü kaybetmiş ‘’ Okuyama’’ isimli bir karakterin hikâyesini anlatıyor. Görünüşün mü kişiliği yoksa kişiliğin mi görünüşü etkilediğine ilişkin bir sorgulama yapıyor. Her ne kadar dernek olarak bu etkinlikleri ‘’Film Okuması’’ olarak niteliyor olsak da konunun uzmanı sayılmayız. Film üzerine bir grup insan amatör bir ruhla oturup tartışıyoruz. Etkinliklerde filmi seçen arkadaşımız bir otorite olarak konuşmuyor, böylelikle samimi bir diyalog imkânı buluyoruz. '’Film Okumak’’ kulağa biraz samimiyetsiz, gereksiz özgüvenli bir iş gibi geliyor. ‘’Film Sohbetleri’’ ya da ‘’ Film Analizi’’ dersek daha iyi olabilir sanki. '' Film analizi '' dediğimizde filmin teknik konularını içerisine

Tekerrür'deki Gerçeklik (Murat H. Özcan)

Susmak en güzel cevaptır derdim her zaman milat çok derindeydi oysaki. Kendi miladını yaratmalıydı insan ve yarattı da. Sonra devamı geldi işte, tarih kitaplarından ve homo sapiens'den aşinayız azda olsa konulara. Bağıra bağıra, bir saniye bile susmadan mücadele verdik hayatta. Hayat bize bu kadar borçluyken, ona en sevdiklerimizi adarken, adaleti toprakta aramak saçmalık olmuştu. Sonra mücadele alanı genişledi ve tabi mücadele ettiklerin. Ancak insan hep kaybedendi… Kimisi karşı çıkmak için haksızlıklarla savaştı ama insan yok olmaya en müsait olanıydı. Susmak en güzel cevap derlerdi. Yok olmaya mahkum biri, yok olacağını bile bile neden susarak cevap verirdi? İnsan bedenden bir fani, değersiz bir çamur ve tanrının nefesi kimisine göre, kimisine göre maymun. Bunları duyunca susmak elde değil gibi. Oysa nereden geldiğimiz ne kadar önemli? İnsan kendine nereden geldik sorusu yerine nereye gidiyoruz sorusunu sorsa ne olurdu? Susmazdık sanırım. Değer ve yargılar hep sorgulan

İBADE(R)T - Zafer Korkmaz

Tanrı : Ben seni neden yarattım? Köpek : Hav Tanrı : Aferin. Ya seni? Kedi : Miyav Tanrı : Aferin. Peki ya seni? İnsan : Bilmiyorum tanrım. Tanrı : Nasıl olur? Ben senin beynini bütün bunlarınkinden bin kat daha gelişkin yaratmadım mı? İnsan : Aaa buldum düşüneyim diye? Tanrı : Şimdiye kadar neden düşünmedin o zaman? İnsan : Düşünen bir kaç kişi vardı . Onlarda zamanla hayvan gibi yaşamaya başladı . Korktum tanrım Tanrı : Neyden korktun? İnsan : Hayvan gibi yaşamaktan... Tanrı :Hayvanlar nasıl yaşıyor ki korkasın? İnsan : Yani... Temiz değiller bir kere Tanrı : Saçmalama bence daha fazla. İnsan : Emredersiniz tanrım. Tanrı : (Derin bir iç çeker) (kediye) ben nerede hata yaptım acaba? Kedi : Miyav Tanrı : Sanmam İnsan : Ne dedi tanrım? Gerçi ne derse demiş olsun sonuçta sizin bir yerde hata yaptığınızı söylüyor. Şerefsiz kedi! Şeytan bu şeytan! Tanrı : Bak yavrum, senin ibadetin düşünmektir. Ben seni neden yarattım? İbadet et diye... anlıyor musun beni?

Gerçeklerden Kaçmak (Anıl Uluçay)

Hayaller bizim vazgeçilmez dayanağınızdır onlar olmadan hayatın gerçeklikleri altında sıkışıp kalırız  ama gerçeklik ve hayal arasından ki farkı idrak edebiliyor ve gerçeklerden kaçmak için her fırsatta hayallere sığınmadan durabiliyor muyuz? Çoğu insan sabah olduğunda güneşin doğuşunu görebildiği için mutlu olmak yerine gerçekliklerin hüznüyle güne başlıyor. Bahsedilen gerçekler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir tabiki ama sizce en ağır gerçekler nelerdir? İnsanoğlu neden gerçeklikler ile mutlu olamıyor? Bahsedilen gerçeklerin hiç mi iyi tarafları yok? Bir çok soru sorabiliriz kendimize veya bir başkasına ama önemli olan sorulan soruların cevaplarını verebilmek veya verdirebilmek ancak bunu başarabilirsek gerçeklikler ile mutlu olmaya başlayabiliriz çünkü verdiğimiz cevaplar gerçek sandığımız çoğu şeyin aslında bizim gerçeğimiz olmadığını ve bizim istediğimiz değil bize sunulan, mecbur bırakılan hayatı yaşadığımızı gösterecektir. Vermediğimiz daha doğrusu vermekten