Duyduğu
çığlıkla aniden sıçradı. Rüya ile gerçek arasında ayrım yapmakta zorlanıyordu.
Kan ter içinde kalmış, ay ışığının duvara yansıttığı pencere siluetini görünce
ferahlamıştı. Tekrar yatmak için uzandığında, belli belirsiz bir ürperti
kaplamıştı içini. Sımsıkı tuttuğu çomakla dövülmüş yeni basmalı yorganını
omzuna çekip uykuya dalmıştı.
Seher
vaktiydi. Bir çığlık daha göz bebeklerinin büyümesine neden olmuş, yattığı
yataktan tavandaki tahtakurularının açtığı deliklere odaklanmıştı. Bir anlık
sessizliğin ardından tekrar bir vaveyla daha duyup, fişek gibi yataktan
fırlamıştı. Kapıyı açmaya çalıştığı sırada kapının kolu elinde kaldı. Belli
belirsiz söverek sağ tarafında bulunan antika denilebilecek kadar eski, masif
cevizden oyma masanın kenarına fırlattı. Hatice hala yatakta onu izlemekle
yetinmiş, uyku sersemi olanlara bir anlam verememişti. Kapıyı açmaya yöneldiği
sırada açamayacağını fark edip, fırlattığı kapı kolunu aramak için masanın
altına eğildi. Kapının kolunu fevri bir hareketle alıp birden kalktığında,
başını masaya vurdu. Bir küfür daha savururken nihayet kapıyı açtı. Koşar adımlarla
odaya doğru ilerledi. Tam odaya girdiği sırada bayılan kızını güçlükle
tutabilmişti. Hatice de odaya girdiğinde gözlerine inanamayarak dizlerine vururken bir yandan da dudaklarını sıkmış, kızının başucuna oturarak saçlarını
düzeltirken gözyaşlarına boğulmuştu. Pencereden giren rüzgâr'ın soğukluğu sadece
odaya değil, ziya ve Hatice'nin içine işlemişti. Ziya soğukkanlılığını elinden
bırakmıyordu.
Patlama
sesi, sabahın sessizliğinde hemen hemen her evden duyuldu. Ziya’nın evinin az
ilerisinde ise nam-ı diğer zilli Cevriye oturuyordu. Kapıyı biri sertçe
çalıyordu. Üzerinde kırmızı saten bir sabahlık vardı. Sabahlığı bağlamaya
çalışırken ‘’ geldim geldim ‘’diye söylendikten sonra kapıyı açmıştı. kapıyı
açtığında karşısında ayakta tir tir titreyen Fadime'yi görünce elini göğsüne
koyarak;
- kız
hayrola, bu ne telaş sabahın köründe?
- ayol sen
duymadın mı patlama sesini?
-
duymadım ayol! Ne patlaması?
- Ziyaların evin ordan geldiydi ses dedi; telaşlı telaşlı.
Bunu
duyan Cevriye başını kapıdan çıkartıp, etraftaki kalabalığın, Ziyaların eve
doğru yöneldiğini görünce şaşırdı. İçini bir kasvet aldı. Fadime'ye bakarak;
- kız
ben sana demedim mi bu kızı götürmeyelim diye, dedi.
- ayol
zorla mı götürdüm üstüme iyilik sağlık aa!
- kesin
biri gördü kesin! Lakin kim? Dedi. Elinin tersini diğer avucuna vurarak…
- hem
kötü mü yaptık Şekerim! Ömrü hayatında sayemde taverna gördü.
-
mafolduk ayol mafolduk, ziyayı bilmeyon mu vurdu kesin kızı.
-
ağzından yel alsın o senin hüsnükuruntun. Bi kere bu devirde kolay mı öyle adam
öldürmek!
- Ziya
delidir deli bilmeyon sen alamanyalardayken recep ilen tartıştıydı bu, bi tavuk
için meydan dayağı atıverdiydi gözümün önünde zavallıya
- ne
sandıydın? Bahçeye girip bostanlarını delmiş diye candarmalık olduydular.
- neyse
üzerime bir şeyler giyip geliyorum öğreniriz şimdi
Bu
sırada sesleri duyan komşular belli belirsiz toplanıp, çınar ağacının dibinde
renkli basmalı şalvarlarıyla çökmüş, fısır Fısır merakla neler olup bittiğini
anlamaya çalışıyorlardı. Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Köy
eşrafının hatırı sayılır ihtiyar kesimi, patikadan inerken, ziya'nın eve bakıp
kendi aralarında konuşuyorlardı. Bu sırada Cevriye ve Fadime ağacın yanına
doğru gelirken toplanan kalabalığın konuşmalarına kulak kesmiş fakat hala ne
olduğunu bir türlü anlamamışlardı. Etraftaki kalabalığın duymalarından
çekinerek, çınarın dibinde;
- kız Fadime
sahiden ziya vurdu mu dersin?
- yandık
yandık Cevriye kesin vurdu kesin! Dedi telâşe memuru gibi.
- yok
yok bunlarda başka bir hal var. Baksana ses soluk çıkmaz oldu.
- başka
ne olcek kız cevriye? Dedi, Cevriye'nin yeni aldığı pabuçlarında da gözü kalmış
baştan aşağı süzerek biraz da kıskanmıştı.
Diğer
kadınların da bir gözü Cevriye'nin üzerindeydi. Köy halkı Cevriye'nin Almanya'da
geçirdiği günlerde annesine aldığı televizyon kimsenin dilinden düşmemişti. Liseye
gittiği dönemlerde kıskançlıktan dolayı Ayşe'ye meydan dayağı attığı için o
zamandan bu yana adı zilli Cevriye olmuş kendisi bir süre bu durumu hoş
karşılamasa da bir süre sonra durumu kabullenmişti.
Hatice
kızı için oldukça endişeleniyor bir yandan da ziya'nın getirdiği kolanyağ ile Zeynep’i
ayıltmaya çalışıyorlardı. Bir süre sonra Zeynep ayıldı. Hatice saçlarını
sıvazlayarak Zeynep’e;
- Zeynebim
noldu kuzum sana? A kınalı kuzum benim. Dedi
- ... (
zeynep anlamsızca bakmış bir şey söylememişti. )
Ziya
Hatice ile Zeynep’e bakarken yumruğunu sıkarak dudaklarını ısırdı. Kızına doğru
bakarak şöyle dedi;
- Zeynep’im
hekimi haber salayım gelsin mi? Diye sordu.
- buba
möhüm deel tansiyonum düştü herhal, dedi ( annesini yüzüne bakarak)
-
çağırsın baban a kuzum benim?
- biraz dinleneyim
bişicim kalmaz dedi.
- hatce
gız hatçe…
- ne var
Ziya ne var?
-
zırlamayı kes de sekiye otutturalım kızı!
Ziya'yı
asıl sinirlendiren Hatice değil kızının düşüp bayıldığı sırada, pencereyi
kapatırken gördüğü manzaraydı. Düşünceli, şaşkın ve bir o kadarda kızgındı. Böyle
bir şeyi, yapacağı aklının ucuna gelmezdi. Kızına yardım ettikten sonra hışımla
odadan çıkarak dış kapıya yöneldi. Sinirle dışarı çıktı. Potinlerini hızla
ayağına geçirdi. Ziyaların eve yönelmiş, mahallenin ileri gelen kodoşları,
ziya'nın bu sinirli halini görünce sus pus kesilmişti. Ceketini sırtına atarak,
bahçenin çitlerinde yaslanmış olan latayı alıp yola fırladı. Adeta burnundan soluyor
yokuşu hızla çıkıyordu. Bunu gören Fadime ve Cevriye'nin beti benzi atmıştı. Kapının
sertçe vurulmasının ardından Zeynep;
- ana
koş babamın elinden bi kaza çıkmadan yanına varalım, dedi.
- dur
kuzum dur! Dedi. Neler olduğunu anlamayan Hatice kızına manasızca baktı.
- hadi
ana kalk dedi. Ardından üzerine yeleğini alarak çıktılar
-
bubaaaa! bubaa! Diye seslenmişti. Durumun ciddiyetini anlayan Hatice ise;
- bey!
beeey! diye seslense de ziya yokuşu çoktan aşmıştı.
Zeynep
ile kapının önüne çıkıp, pabuçlarını giydikten sonra Ziya’nın peşine takılmışlardı.
Çınar altında konuşmalarını sürdüren zilli Cevriye saçlarını savurarak caka
atmaya çalışırken;
- bak
kız ben sana demedim mi? bunlarda başka bi hal var diye, dedi.
- valla
senden korkulur gız, şeytana pabucu ters giydirirsin sen, demiş Zeynep’i gördüğünde
yüreğine su serpilmişti. Merakları bir kat daha da artmış, olan biteni
izlemekle yetinmişlerdi.
Fadime,
zilli Cevriye’nin böbürlenmesine aldırmayıp, dağın eteğinde belli belirsiz
sesleri gelen jandarmalara kulak kesmişti. bu sırada ziya saffetlerin eve
gelmiş kalabalığa aldırmadan avazı çıktığı kadar;
-
Saffeeet! saffeet! Diye bağırıyor ve ekliyordu.
-çık
ulan hergele Çıkta sana günü göstereyim, dedi, adeta gözü dönmüş elindeki
latayı savuruyordu.
Bunu
duyan ev halkından saffet'in babası ve dedesi kapının önüne fırlamış bahçe
çitinin ardından;
- ne var
ulan! Ne bağırıyon dürzü, dedi.
- dürzü
senin babandır ulan şerefsiz!
Saffet'in
dedesi bastonunu havaya kaldırarak
- seni
kör olmayasıca gevur seni!
- dinsiz
imansız oğlun nerde deyom size? Diyerek
Üzerlerine yürüyen Ziya'yı köy halkı
zar zor tutabilmişti. Kızı ve karısı Ziya'nın yanına gelmiş sakinleştirmeye
çalışıyorlardı Ziyayı köy halkının engellemesini fırsat bilen saffet'in babası
ve dedesi ise Ziya'nın üzerine yürümeye başlamıştı. Ziya okkalı bir tokattan
son anda kurtulmuş daha da sinirlenmişti. Jandarmalar çok geçmeden geldi. Kalabalık
birden dağıldı. Ziya, gelen jandarmalar ile birlikte biraz olsun sakinledi. Jandarmalar
ziya'dan bilgi alıyorlardı. bu sırada askerler belli yerlere dağılarak bir
taşkınlık daha olmaması için yerlerini alıyorlardı. Komutan çantasından
çıkardığı dosyaya Ziya'nın anlattıklarını yazarak not aldıktan sonra olay
yerine gitmişlerdi. Bu sırada Ziya'nın anlattıklarını bölerek;
- Saffetlerle bir hasımlığın var belli ki münakaşa ettiğinize göre? Diye sordu
- karşı
komşu dün değil evvelki gün, bizim semeri almış eşşeğin sırtında gördüydüm,
dedi. Yutkunmasına müsaade etmeden komutan sordu
- sonra…
- sonra
geceleyin bende eşşeğin sırtından semeri söküp bizimkinin sırtına taktım
- ee senin
olduğunu nerden biliyorsun?
- sarı
püsküllüydü 20 yıllık baba yadigârı semeri tanımam mı?
- peki,
gürültüyü duymadın mı?
- kızım
duymuş ben dün çapaya gittiydim. Yorgunluktan kızın çığlına uyandım
-
makinalı tüfekle vurulmuş dedi, yılların verdiği tecrübeye dayanarak.
Komutan
elindeki telsiz ile karakola haber verdikten sonra yaverine dönerek saffet'i
tevkif etmelerini emretti. Yaveri bir hışımla elindeki tüfeği sırtına asarak
diğer komutana haber vermişti. Etrafa göz gezdirerek geliyordu. Olay yerine
geldiğinde ziya ile komutanın konuşmalarını fırsat bilip bir sigara çıkartıp
yakmıştı. Önünde alnından vurulmuş eşeği inceliyordu. Üzülerek etrafına
bakınıyordu. Tebessüm etmesine neden olan şey tüm ağırlığını tarlaya teslim
eden inek hiçbir şeyden habersiz önündeki samanı yiyor, ahırdan gelen beyaz
küheylanın kişnemesi ona köyünün güzelliklerini anımsatıyordu. İç çekerken
gözleri parlamıştı tezkeresine az kalmış derin bir nefes almıştı. Tam bu sırada
saffeti tevkif etmek için giden birlik geri dönüyordu. Komutan tarafları
anlaşmaları için ikna etmeye çalışmış fakat edememişti. Karakola gittiler. Ardından
ifade almak için bir bir çağırıldılar. İfade sırası saffete gelmiş, komutan
şöyle demişti;
- zararı
karşılamayı kabul edersen senin için iyi olur
- neden
vercekmişim vermiyom gari!
-
yaptığın yasalara aykırı bunu biliyorsun!
- biliyom
amma oda benim gevur inadımı bilmeyo! benle uğraşma dediydim ona!
İfadesini
alırken komutanın yaveri karakolun girişindeki ifade odasında konuşmalarına
şahit olmuştu. Kapının önünde pür dikkat dinliyordu. Bu sırada manalı manalı
gülümseyip yanındaki arkadaşına bakarak şöyle demişti;
- eşşeğe
altın semer vursalar eşşek yine eşşek
- ne
mırıldanıyon Kasım
- yok
bişey, yok bişey sen söyle bakalım şafak kaç?
- şafak karanlık
be kasım 112 senin kaç?
- 18
- bitmiş
gari ne kalmış şurda
- bitti
ya çok şükür bitti…
Ailesini
düşünmeye başlayan kasım, burnunda tüten köyünün kokusunu almış uzaklara,
köyüne, evine, çocukluğuna dönüp gitmişti.
Bu gruptaki diğer hikayeyi de okumuşsunuzdur ortak bi nokta gördüm ona yazmadım umarım bu yorumu görür o kişi de. Hikayeye başlarken ikinizde çok damdan düşer gibi olay örgüsünün içinden başlıyorsunuz, bu başta bir duraksama yaratıyor bence okuyucuda ama devamında akıcı bir dil ve güzel bir hikaye geliyor başlangıçta buna dikkat etmelisiniz diye düşünüyorum. İkincisi sizin yazınıza özel nam-ı diğer kavramını kullanmışsınız ama bu kavram kullanılırken hata olmuş bu kavramı kullanırken önce bir isim kullanmalı ona istinaden nam-ı diğer demelisiniz. Hikayenizi keyifle okudum çalışmalarınızın devamını dilerim.
YanıtlaSilİyi çalışmalar...