Kölelik ve İsçi Sınıfının Dönüşümü (Ahmet Atak)

Köleler

Resme bakıp, o kadar da değil artık demeyin. Bu bölümü bitirdiğimizde, toplumun nasıl bugüne evindiğini ve yalnızca isçi sınıfının değil tüm toplumun nasıl üretim teknikleri ve sermaye tarafından değiştirildiğini ama mekanizmanın hep ayni kaldığını göreceksiniz. Bu satırları okurken gözlerinizi kültürel kimliğinize kapatın ve düzeneğin nasıl çalıştığını anlamaya çalışan teknik bir adam gibi bakin olaya. Tulumlarınızı giyip takim çantanızı aldıysanız başlayalım söküp takmaya sosyolojinin vidalarını.



Yukarıdaki resimde, Hollanda’nın Surinam kolonisinde çalıştırılmak için yollanmayı bekleyen kölelerin resmini görüyorsunuz. Bu köleler arasından uzun deniz yolculuğuna dayanabilenler kıyıya varınca satılır ve yüzlerine alıcının damgası vurularak çiftliklere götürülürdü. Buradaki damgayı İngilizce söyleyelim yani ‘’branded’’ veya ‘’branding’’ bizdeki marka anlamına da gelir. Markalı giyiniyor derken mesela. Ama kelimenin kökü yakmak, bizim öküzleri kınalardık ya da incik boncuk takılırdı. Koyun tüm sığırları bir çobana verildiğinde ayırması kolay olsun diye. Gerçi bizim sığırlar tıpış tıpış dönerlerdi her aksam sıkıntısız bir şekilde ahıra ama Amerikan filmlerinde görmüşsünüzdür hayvanın buduna ateşte kızdırılmış demir mühür basılır ve o iz kalıcı olur. Böylece Ceyar ağabeyin çiftliğinden at hırsızları sığır çalarlarsa, Ceyar ağabey şerif ile hırsızları pazarda yakalayabilir ve bang, bang, bang... 

Uzun uzun anlattım çünkü mühür hayvan mühürlemek gibi yapılırmış. Nede olsa sizin malınız köleler. Yalnız köle ev kölesi kuvvetle muhtemel bir dişi köle olacak, yüzü değil vücudunun başka bir yeri mühürlenirmiş. Yaralı yüz filmini her aksam yemeğinde görmek sahipleri incitiyordu belki de.  Bizim sığırlarla tek benzeşen yönleri bu değil. Ayni sığırlar gibi bunları da seçici çiftleştirilirmiş. Daha iri, daha güçlü ve daha dayanıklı köleler üretmek için ve bazı erkeklerde hadim edilirmiş bizim öküzler gibi. Neyse, üzücü ve karanlık bir hikaye bu biz devam edelim. Kölelik aslında tam olarak yukarıdaki sekliyle olmasa da daha da eski, avcı toplayıcı toplumların sonrasında daha ziyade görünüyor ve İngiltere'deki sanayi devrimiyle de bitiyor bu sekliyle var olması.

Bu şekliyle derken köleliğin birçok yeni formunun devam ettiğini belirtmekte fayda var. Kaddafi’nin gidişinden sonra orta Afrika’dan Avrupa’ya geçmeye çalışan insanların pazarda satılması. IŞİD'in köle pazarları.  İngiltere'de evlerde pasaportları alınarak köleleştirilen yabancılar. Sex köleleri gibi gazete başlıkları olayın en ilkel formunda dahi hala sure geldiğini bize gösteriyor. Kaldı ki birde kölelik düzeninin kendini ekonomik üretim sürecine adapte ederek varoluşu var ki, bizim vurgulamak istediğimiz ana konuda bu zaten bu bolum içerisinde. Peki ya kölelikten önce ne vardı? İlk ilkel toplumlar nasıl yaşardı?

 Bir sonraki ki yazıda…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Olmak ve Sahip Olmak (İsmail Sen)

8 Martın Rengi Pembe ya da Mor Değil "Kızıl"dır. (İlayda Urun)

Tanin no kao / Başkasının yüzü (İsmail Şen)