Erich Fromm |
Bu durumda itaatin olduğu yerde insanın özgürlüğünden söz
edemeyiz. İranlı düşünür Ali Şeriati de Bakara Suresi 30. Ayeti örnek
göstererek benzer bir yorumda bulunur;
Bir zamanlar Rabbin meleklere: Bakın ben yeryüzünde benim hükümlerimi
uygulayacak bir halife, bir temsilci yaratacağım demişti de, melekler: “Biz
seni övgüyle yücelterek takdis edip sana saygı gösterip dururken, orada
bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” dediler. Ama
Allah onlara: “sizin bilmediğiniz çok şey var. Onları ben bilirim” dedi.
(Abdullah Parlıyan meali)
Bugünün medeniyetinin insanperestlik/Allahsız bir hümanizm üzerine kurulduğunu belirtir. Oysa İslam’ın vaat ettiği hümanizmin daha anlamlı olduğu kanaatindedir. Ali Şeriati’ye göre insan, islami hümanizmde, anlamsızlık içerisinde, fırlatılmış ve terk edilmiş bir meczup halde değil; Allahın yeryüzündeki halifesi, akrabası, dünyanın iskânını sağlayan, ölümlü bir bedende tanrısal cevheri taşıyan bir canlıdır.
Bugünün medeniyetinin insanperestlik/Allahsız bir hümanizm üzerine kurulduğunu belirtir. Oysa İslam’ın vaat ettiği hümanizmin daha anlamlı olduğu kanaatindedir. Ali Şeriati’ye göre insan, islami hümanizmde, anlamsızlık içerisinde, fırlatılmış ve terk edilmiş bir meczup halde değil; Allahın yeryüzündeki halifesi, akrabası, dünyanın iskânını sağlayan, ölümlü bir bedende tanrısal cevheri taşıyan bir canlıdır.
Ali Şeriati |
Yine Bakara 30’da melekler “Biz seni övgüyle yücelterek
takdis edip sana saygı gösterip dururken, orada bozgunculuk yapacak ve kan
dökecek birisini mi yaratacaksın?” sorgulamasını yaparken acaba tam
olarak neyi kast etmekteler? Geleceğe dair bir öngörü mü? Yoksa geçmişte yaşamış veyahut
hala yaşamakta olan insanları mı işaret etmektedirler?
İnsan, üç milyon yıl önce ortaya çıktı ve on iki bin yıl
önce tarım devrimini başlattı ve dünyanın fethine başladı. Günümüzden yüz bin
yıl öncesinde de dünyayı arşınlamaya başladı. İnsan, hayatının büyük bir
çoğunluğunu avlanma korkusuyla geçiren avcı durumundaydı. Besin zincirinde ara
bir halkaydı. Zincirinin tepesine çıkması çıplaklığının farkına
varmasıyla gerçekleşti. Kim bilir belki de insanın cenneti tarım devriminden
önceki dönemiydi.3
Tarım insanların hayatını geri döndürülemez bir biçimde
etkilerken ilk yazıda bahsettiğim gibi “insan, yarattığı anlamlar ve imgeler üzerine
çatışmaya mahkûm bir varlık” haline geldi. Sistem karmaşıklaştıkça
imgelerin ve simgelerin devreye girmesi kaçınılmaz oldu. Eskiden insanlar
yaklaşık yüz kişilik kabileler halinde yaşarken tarım devrimiyle birlikte on
binlerce kişilik şehirler kurmak zorunda kaldı.
O büyük şehirleri de bir arada tutmanın yegane yolu
da ekonomik gereksinimlerin yanında dini birlik yoluydu. Ardından dini ekoller
ve yönetim biçimleri farklılık göstermeye başladı, farklı birliklerin çatışması
da kaçınılmaz hale geldi. Kültürel evrim tüm hızıyla devam ederken Şeriati’nin dediği
gibi; günümüz toplumunu Tanrısız hümanizm şekillendiriyor ve insanın özgürlük
arayışı da kültürel evrimle birlikte devam ediyor.
Kitap Önerileri
1-İnsan olmak Üzerine – Erich Fromm/Say Yayınları
2-insan – Ali Şeriati/ Fecr Yayınları
İnsan yeryüzünde Allah’ın halifesi ve onun akrabasıdır. Diğer bütün varlıkların kendi emrine verildiği, irade sahibi olan, Allah’ın seçtiği yegâne varlıktır. Yani yeryüzünde mutlak irade sahibi olan istediği her şeyi yapan Allah, kendi ruhundan insana üflemiştir. İnsan, iradesiyle yeryüzünde Allah’a benzer şekilde O’nun gibi hareket edebilir. Ancak O’nun kadar değil. Hepsinden önemlisi de insanın balçık ve Allah arasında bulunması ve irade sahibi olduğu için de ikisinden birine meyletme serbestisinin elinde olmasıdır. Özgürlük ve seçme hakkı insanın sorumlu olma zorunluluğunu da beraberinde getirir. Bundan dolayıdır ki İslam’a göre insan, kendi alın yazısından sorumlu olan tek varlıktır.
İnsanın karakteri, kendi elleriyle kurduğu dünyanın
gerektirdiği şeylerce yoğrulmuştur. On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda
orta sınıfın karakteri, güçlü sömürücü ve istifçi özellikler gösteriyordu. Bu
“aktif” karakteri, başkalarını sömürme ve daha da çok kâr etmek için
kazançlarını biriktirme arzusu belirliyordu. Yirminci yüzyılda, insanın
karakter yönelimi, oldukça büyük edilgenlik ve piyasa değerleriyle özdeşleşme
gösterir. Çağdaş insan, boş zamanının çoğunda kesinlikle edilgendir.
Bengi
tüketicidir; içkileri, yiyecekleri, sigaraları, konferansları, manzaraları,
kitapları, filmleri “soğurur”; tümünü tüketir, yutar. Tüm dünya, onun ağzına
layık büyük bir nesnedir: Büyük bir şişe, büyük bir elma, büyük bir memedir.
İnsan, emici olup çıkmıştır, ebediyen beklenti içinde ve ebediyen düş kırıklığı
yaşayan...
İnsan yeryüzünde Allah’ın halifesi ve onun akrabasıdır. Diğer bütün varlıkların kendi emrine verildiği, irade sahibi olan, Allah’ın seçtiği yegâne varlıktır. Yani yeryüzünde mutlak irade sahibi olan istediği her şeyi yapan Allah, kendi ruhundan insana üflemiştir. İnsan, iradesiyle yeryüzünde Allah’a benzer şekilde O’nun gibi hareket edebilir. Ancak O’nun kadar değil. Hepsinden önemlisi de insanın balçık ve Allah arasında bulunması ve irade sahibi olduğu için de ikisinden birine meyletme serbestisinin elinde olmasıdır. Özgürlük ve seçme hakkı insanın sorumlu olma zorunluluğunu da beraberinde getirir. Bundan dolayıdır ki İslam’a göre insan, kendi alın yazısından sorumlu olan tek varlıktır.
Biz kimiz? Nereden geldik, nereye gidiyoruz?
Dünyayı bir uçtan diğer uca ne zaman dolaşmaya başladık?
Aklımız ne zaman devreye girdi? Din kavramına ne zaman sahip
olduk? Hayal gücümüz dünden bugüne nasıl bir değişim geçirdi?
Eş, aile, toplum nasıl doğdu? Ya sanat ve aşk?
İnsanın En Güzel Tarihi'nde, Fransa'nın kendi alanında uzman
üç bilimadamı bu ve benzeri soruları yanıtlıyor, insana özgü üç perdelik
komedinin üç keşifle ortaya çıktığını söylüyorlar:
Toprağın, hayal gücünün ve gücün keşfi.
Kim olduğumuzu bize anlatacak olan tarihi mirası baraj
suları altında bırakıyoruz.
Evcilleştiğimizi söylüyoruz ama vahşi yanımızı hep
koruyoruz.
Acaba hâlâ tarihöncesi dönemde mi yaşıyoruz?
Yorumlar
Yorum Gönder