Ana içeriğe atla

Özgürlüğe mahkûm Olmak - II (İsmail Sen)

Erich Fromm
Özgürlük insanın kendi iradesinden sorumlu olması anlamına gelir. Semavi dinlerin kıssalarında da insanın kendi iradesinden sorumluluğu Âdem’in itaatsizliği neticesiyle başlar. Âdem ile Havva, itaatsizlik eylemini gerçekleştirmeden evvel kendi çıplaklığının bile farkındalığını kazanamamıştır.

Erich Fromm’un “İnsan olmak Üzerine” adlı yapıtında “batılı insanın gelişim aşamalarında kehanet Mesihçiliği” alt başlığında akımın şu görüşünü aktarmaktadır; “insan, cennette doğayla birdi ama tıpkı hayvanlar gibi ben bilincinden yoksundu. Tanrı’nın buyruğuna uymamakla ya da diyebiliriz ki hayır deme yeteneğiyle, insan kendi beninin ayırtına varır ve özgürlüğe ilk adımlarını atar.”1

Bu durumda itaatin olduğu yerde insanın özgürlüğünden söz edemeyiz. İranlı düşünür Ali Şeriati de Bakara Suresi 30. Ayeti örnek göstererek benzer bir yorumda bulunur;

Bir zamanlar Rabbin meleklere: Bakın ben yeryüzünde benim hükümlerimi uygulayacak bir halife, bir temsilci yaratacağım demişti de, melekler: “Biz seni övgüyle yücelterek takdis edip sana saygı gösterip dururken, orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” dediler. Ama Allah onlara: “sizin bilmediğiniz çok şey var. Onları ben bilirim” dedi. (Abdullah Parlıyan meali)

Bugünün medeniyetinin insanperestlik/Allahsız bir hümanizm üzerine kurulduğunu belirtir. Oysa İslam’ın vaat ettiği hümanizmin daha anlamlı olduğu kanaatindedir. Ali Şeriati’ye göre insan, islami hümanizmde, anlamsızlık içerisinde, fırlatılmış ve terk edilmiş bir meczup halde değil; Allahın yeryüzündeki halifesi, akrabası, dünyanın iskânını sağlayan, ölümlü bir bedende tanrısal cevheri taşıyan bir canlıdır.

Ali Şeriati
Şeriati, dualist bir varlık anlayışını vurgular. Toprak ve Tanrının cevherinin birleşimini; Tanrı, topraktan/balçıktan bir halife yaratır ona ruhundan üfler ve balçık çökelmenin, pisliğin, tembelliğin bir sembolüdür. Bu bakımdan insan iki boyutlu bir varlıktır; bir yönüyle çökelmeye, tembelliğe, uyuşukluğa meyyal; bir yönüyle de yükselmeye, yaratmaya muktedir, özgür bir varlıktır.2

Yine Bakara 30’da melekler “Biz seni övgüyle yücelterek takdis edip sana saygı gösterip dururken, orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” sorgulamasını yaparken acaba tam olarak neyi kast etmekteler? Geleceğe dair bir öngörü mü? Yoksa geçmişte yaşamış veyahut hala yaşamakta olan insanları mı işaret etmektedirler? 

İnsan, üç milyon yıl önce ortaya çıktı ve on iki bin yıl önce tarım devrimini başlattı ve dünyanın fethine başladı. Günümüzden yüz bin yıl öncesinde de dünyayı arşınlamaya başladı. İnsan, hayatının büyük bir çoğunluğunu avlanma korkusuyla geçiren avcı durumundaydı. Besin zincirinde ara bir halkaydı. Zincirinin tepesine çıkması çıplaklığının farkına varmasıyla gerçekleşti. Kim bilir belki de insanın cenneti tarım devriminden önceki dönemiydi.3

Tarım insanların hayatını geri döndürülemez bir biçimde etkilerken ilk yazıda bahsettiğim gibi “insan, yarattığı anlamlar ve imgeler üzerine çatışmaya mahkûm bir varlık” haline geldi. Sistem karmaşıklaştıkça imgelerin ve simgelerin devreye girmesi kaçınılmaz oldu. Eskiden insanlar yaklaşık yüz kişilik kabileler halinde yaşarken tarım devrimiyle birlikte on binlerce kişilik şehirler kurmak zorunda kaldı.

O büyük şehirleri de bir arada tutmanın yegane yolu da ekonomik gereksinimlerin yanında dini birlik yoluydu. Ardından dini ekoller ve yönetim biçimleri farklılık göstermeye başladı, farklı birliklerin çatışması da kaçınılmaz hale geldi. Kültürel evrim tüm hızıyla devam ederken Şeriati’nin dediği gibi; günümüz toplumunu Tanrısız hümanizm şekillendiriyor ve insanın özgürlük arayışı da kültürel evrimle birlikte devam ediyor.

Kitap Önerileri

1-İnsan olmak Üzerine – Erich Fromm/Say Yayınları
İnsanın karakteri, kendi elleriyle kurduğu dünyanın gerektirdiği şeylerce yoğrulmuştur. On sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda orta sınıfın karakteri, güçlü sömürücü ve istifçi özellikler gösteriyordu. Bu “aktif” karakteri, başkalarını sömürme ve daha da çok kâr etmek için kazançlarını biriktirme arzusu belirliyordu. Yirminci yüzyılda, insanın karakter yönelimi, oldukça büyük edilgenlik ve piyasa değerleriyle özdeşleşme gösterir. Çağdaş insan, boş zamanının çoğunda kesinlikle edilgendir.

 Bengi tüketicidir; içkileri, yiyecekleri, sigaraları, konferansları, manzaraları, kitapları, filmleri “soğurur”; tümünü tüketir, yutar. Tüm dünya, onun ağzına layık büyük bir nesnedir: Büyük bir şişe, büyük bir elma, büyük bir memedir. İnsan, emici olup çıkmıştır, ebediyen beklenti içinde ve ebediyen düş kırıklığı yaşayan...

2-insan – Ali Şeriati/ Fecr Yayınları
İnsan yeryüzünde Allah’ın halifesi ve onun akrabasıdır. Diğer bütün varlıkların kendi emrine verildiği, irade sahibi olan, Allah’ın seçtiği yegâne varlıktır. Yani yeryüzünde mutlak irade sahibi olan istediği her şeyi yapan Allah, kendi ruhundan insana üflemiştir. İnsan, iradesiyle yeryüzünde Allah’a benzer şekilde O’nun gibi hareket edebilir. Ancak O’nun kadar değil. Hepsinden önemlisi de insanın balçık ve Allah arasında bulunması ve irade sahibi olduğu için de ikisinden birine meyletme serbestisinin elinde olmasıdır. Özgürlük ve seçme hakkı insanın sorumlu olma zorunluluğunu da beraberinde getirir. Bundan dolayıdır ki İslam’a göre insan, kendi alın yazısından sorumlu olan tek varlıktır.

3-İnsanın En Güzel Tarihi – İş Bankası Kültür yayınları
Biz kimiz? Nereden geldik, nereye gidiyoruz?
Dünyayı bir uçtan diğer uca ne zaman dolaşmaya başladık?
Aklımız ne zaman devreye girdi? Din kavramına ne zaman sahip olduk? Hayal gücümüz dünden bugüne nasıl bir değişim geçirdi?
Eş, aile, toplum nasıl doğdu? Ya sanat ve aşk?
İnsanın En Güzel Tarihi'nde, Fransa'nın kendi alanında uzman üç bilimadamı bu ve benzeri soruları yanıtlıyor, insana özgü üç perdelik komedinin üç keşifle ortaya çıktığını söylüyorlar:
Toprağın, hayal gücünün ve gücün keşfi.
Kim olduğumuzu bize anlatacak olan tarihi mirası baraj suları altında bırakıyoruz.
Evcilleştiğimizi söylüyoruz ama vahşi yanımızı hep koruyoruz.
Acaba hâlâ tarihöncesi dönemde mi yaşıyoruz?



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tanin no kao / Başkasının yüzü (İsmail Şen)

Bir Film, İki Kitap ve Filmi Okumak Bandırma Sinema Amatörleri Derneği’nin ‘’Film Okuma’’ etkinliğinde üçüncü filmimiz 1966 yapımı, Hiroshi Teshigahara tarafından Kobe Abe romanından uyarlanmış  ‘’Tanin No Kao/Başkasının Yüzü’’  filmi oldu. Film, bir iş kazası nedeniyle yüzünü kaybetmiş ‘’ Okuyama’’ isimli bir karakterin hikâyesini anlatıyor. Görünüşün mü kişiliği yoksa kişiliğin mi görünüşü etkilediğine ilişkin bir sorgulama yapıyor. Her ne kadar dernek olarak bu etkinlikleri ‘’Film Okuması’’ olarak niteliyor olsak da konunun uzmanı sayılmayız. Film üzerine bir grup insan amatör bir ruhla oturup tartışıyoruz. Etkinliklerde filmi seçen arkadaşımız bir otorite olarak konuşmuyor, böylelikle samimi bir diyalog imkânı buluyoruz. '’Film Okumak’’ kulağa biraz samimiyetsiz, gereksiz özgüvenli bir iş gibi geliyor. ‘’Film Sohbetleri’’ ya da ‘’ Film Analizi’’ dersek daha iyi olabilir sanki. '' Film analizi '' dediğimizde filmin teknik konularını içerisine

Avcı Toplayıcılar (Ahmet Atak)

Tanrılar çıldırmış olmalı isimli film,   eski bir komedi filmidir.  İnsanları hem güldürüyor, hem de modern toplumlarla avcı toplayıcı toplumların kültürleri arasındaki farkları çok çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Konu Afrika'nın ıssız bir bölgesinde mutlu bir hayat yasayan avcı toplayıcı bir kabilede geçiyor. Günlerden bir gün uçaktan aşağıya atılan bir koka kola şişesi her şeyi altüst ediyor. İlk basta çok yararlı ve kullanışlı bir aygıt olarak algılanıp kullanılıyor bu şişe.  Fakat şişe tarzı başka hiçbir gereçleri olmadığından köyde kimin şişeyi kullanacağı bir tartışma konusu oluyor. Tekliğinden dolayı paylaşılamayan bu sise kavgalara sebep veriyor. Kabilenin lideri bu kötülük getiren nesneyi dünyanın sonundan atarak tanrılara iade etmek için yola çıkıyor.   Filmde aslında üretim araçlarına sahip olma kavgası ve ekonomik üretim süreçlerine vurgu yapılıyor ki burada Marx'tan esinlenildiği çok açık.  Dünyada hala özellikle amazonda çok az sayıda kalsa da bazı avc

Tekerrür'deki Gerçeklik (Murat H. Özcan)

Susmak en güzel cevaptır derdim her zaman milat çok derindeydi oysaki. Kendi miladını yaratmalıydı insan ve yarattı da. Sonra devamı geldi işte, tarih kitaplarından ve homo sapiens'den aşinayız azda olsa konulara. Bağıra bağıra, bir saniye bile susmadan mücadele verdik hayatta. Hayat bize bu kadar borçluyken, ona en sevdiklerimizi adarken, adaleti toprakta aramak saçmalık olmuştu. Sonra mücadele alanı genişledi ve tabi mücadele ettiklerin. Ancak insan hep kaybedendi… Kimisi karşı çıkmak için haksızlıklarla savaştı ama insan yok olmaya en müsait olanıydı. Susmak en güzel cevap derlerdi. Yok olmaya mahkum biri, yok olacağını bile bile neden susarak cevap verirdi? İnsan bedenden bir fani, değersiz bir çamur ve tanrının nefesi kimisine göre, kimisine göre maymun. Bunları duyunca susmak elde değil gibi. Oysa nereden geldiğimiz ne kadar önemli? İnsan kendine nereden geldik sorusu yerine nereye gidiyoruz sorusunu sorsa ne olurdu? Susmazdık sanırım. Değer ve yargılar hep sorgulan

İBADE(R)T - Zafer Korkmaz

Tanrı : Ben seni neden yarattım? Köpek : Hav Tanrı : Aferin. Ya seni? Kedi : Miyav Tanrı : Aferin. Peki ya seni? İnsan : Bilmiyorum tanrım. Tanrı : Nasıl olur? Ben senin beynini bütün bunlarınkinden bin kat daha gelişkin yaratmadım mı? İnsan : Aaa buldum düşüneyim diye? Tanrı : Şimdiye kadar neden düşünmedin o zaman? İnsan : Düşünen bir kaç kişi vardı . Onlarda zamanla hayvan gibi yaşamaya başladı . Korktum tanrım Tanrı : Neyden korktun? İnsan : Hayvan gibi yaşamaktan... Tanrı :Hayvanlar nasıl yaşıyor ki korkasın? İnsan : Yani... Temiz değiller bir kere Tanrı : Saçmalama bence daha fazla. İnsan : Emredersiniz tanrım. Tanrı : (Derin bir iç çeker) (kediye) ben nerede hata yaptım acaba? Kedi : Miyav Tanrı : Sanmam İnsan : Ne dedi tanrım? Gerçi ne derse demiş olsun sonuçta sizin bir yerde hata yaptığınızı söylüyor. Şerefsiz kedi! Şeytan bu şeytan! Tanrı : Bak yavrum, senin ibadetin düşünmektir. Ben seni neden yarattım? İbadet et diye... anlıyor musun beni?