Ana içeriğe atla

Özgürlüğe Mahkûm Olmak - I (İsmail Sen)

Jean-Paul Sartre
Jean Paul Sartre’ın ifadesiyle; insan, özgür olmaya mahkûm bir varlıktır.

‘’Özgür olmaya mahkûm olmak.’’ Kulağa biraz tuhaf geliyor. İlk Aklıma gelen; insanı özgürlüğe iten hareket ettirici bir varlık olabilir mi? Sorusu oluyor. Yetke ile özgürlüğe mahkûm edilen bir insan da ne kadar özgür olabilir? Şüphesiz Sartre burada mahkûm ettirici güç olarak Tanrıyı işaret etmiyor. Kastedilen mahkûmiyet bir durumu temsil ediyor. insanın mahkûm olduğu şey özünü oluşturmakta özgür olması ve anlamsız varlığını anlamlı hale getirmesi durumudur.

İnsan hayatı birden fazla olanakları içinde barındırır ve bu olanaklar içerisinde kendi anlamını yaratır. İnsanın özü belki de varlığından önce tayin edilmiş olsaydı topun ağzından çıkan gülle gibi tek bir doğrultuda giderek varoluşunu anlamlandırma özgürlüğüne sahip olmayacaktı. 

Mevcut durumundaysa insanın kendi hayatını anlamlandırma özgürlüğünün de bir bedeli yok değil…
‘’insan, yarattığı anlamlar ve imgeler üzerine çatışmaya mahkûm bir varlıktır’’ diyebiliriz.

Örneğin: evlilik imgesi ortaktır ama kadının ve erkeğin imgeye verdiği anlam birbirinden çok farklıdır. Kimi toplumlarda evlilik, kadının erkeğe kulluğunu ifade ederken; kimi toplumlarda da eşit hak ve özgürlüklere sahip olan kadın ve erkeğin hayatlarını birleştirmesi ve erkeğin kadın üzerinde erk sahibi olmaması anlamına gelmektedir.

Diğer tüm imgelerde de aynı durum geçerliliğini korur. Her dini inanç kendisini hakikat olarak tanımlar. Her ideoloji kendisinin mutlak doğru olduğunu öne sürerek bulunduğu coğrafyadaki insanları etkisi altına alır ve sosyal yaşamı belirler.

Sosyal hayata baktığımızda birey, aile hakkında, aile mahalle hakkında, mahalle şehir hakkında, şehir bölge hakkında fikir verir. Saydıklarımız içerisindeki en ufak bütünlük ailedir ve en ufak bütünlükte dahi çatışma kaçınılmazdır. Kaldı ki insan kendisiyle dahi çatışır. Buna rağmen insan birlik olma meselesine takıntılıdır.

Birlik olmak aynı zamanda bireyi baskılayan, yok eden, içerisinde eriten de bir güçtür.  

Belirlediğimiz değerler toplumların ahlaki normlarını, kimlerin toplum içerisinde normal görülüp görülemeyeceğini belirler. İnsan yaşamını sürdürebilmek adına bazen toplumun ahlaksızlıklarına dahi eklemlenmek zorunda kalır.

Bu durumda da insan, özgürlükten kaçan bir varlık haline gelir.

Ama paniğe kapılmaya lüzum yok. Özgürlükten kaçabilmek için insanın öncesinde birey olması gerekir. Erich Fromm’un ‘’özgürlükten Kaçış’’ kitabında dile getirdiği gibi;

"ortaçağ toplumu bireyi özgürlüğünden yoksun bırakmamıştır, çünkü "birey" henüz varolmuş değildir; insan hala dünyaya asal bağlarla bağlıdır."

Her ne kadar 21. Yüzyılda yaşıyor olsak da ülkemiz adına premodern zihin dünyası ile yaşamaktayız. Bizler elektronik cihazlar kullanan ilkel insanlarız


Kitap Önerisi

Özgürlükten Kaçış – Erich Fromm (Say Yayınları)


İnsanoğlunda, doymak bilmez bir iktidar hırsı yaratan şey nedir? Yaşamsal enerjilerinin gücü mü, yoksa temelde yaşamın kendiliğindenliği içinde, sevgiyle yaşama yetersizliği ve zayıflığı mı? Bu karşı durulması zor isteklerin gücünü oluşturan ruhbilimsel koşullar nelerdir? Bu ruhbilimsel koşulların dayandığı toplumsal koşullar nelerdir?


Özgürlüğün ve yetkecilik güçlerinin insansal yönlerinin çözümlenmesi, genel bir sorunu, yani ruhbilimsel etmenlerin toplumsal süreç içerisinde etkin güçler olarak oynadığı rolü ele almamızı gerektirir; bu da sonunda bizi, toplumsal süreçteki ruhbilimsel, ekonomik ve ideolojik etmenler arasındaki karşılıklı etkileşim sorununa götürür.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tanin no kao / Başkasının yüzü (İsmail Şen)

Bir Film, İki Kitap ve Filmi Okumak Bandırma Sinema Amatörleri Derneği’nin ‘’Film Okuma’’ etkinliğinde üçüncü filmimiz 1966 yapımı, Hiroshi Teshigahara tarafından Kobe Abe romanından uyarlanmış  ‘’Tanin No Kao/Başkasının Yüzü’’  filmi oldu. Film, bir iş kazası nedeniyle yüzünü kaybetmiş ‘’ Okuyama’’ isimli bir karakterin hikâyesini anlatıyor. Görünüşün mü kişiliği yoksa kişiliğin mi görünüşü etkilediğine ilişkin bir sorgulama yapıyor. Her ne kadar dernek olarak bu etkinlikleri ‘’Film Okuması’’ olarak niteliyor olsak da konunun uzmanı sayılmayız. Film üzerine bir grup insan amatör bir ruhla oturup tartışıyoruz. Etkinliklerde filmi seçen arkadaşımız bir otorite olarak konuşmuyor, böylelikle samimi bir diyalog imkânı buluyoruz. '’Film Okumak’’ kulağa biraz samimiyetsiz, gereksiz özgüvenli bir iş gibi geliyor. ‘’Film Sohbetleri’’ ya da ‘’ Film Analizi’’ dersek daha iyi olabilir sanki. '' Film analizi '' dediğimizde filmin teknik konularını içerisine

Tekerrür'deki Gerçeklik (Murat H. Özcan)

Susmak en güzel cevaptır derdim her zaman milat çok derindeydi oysaki. Kendi miladını yaratmalıydı insan ve yarattı da. Sonra devamı geldi işte, tarih kitaplarından ve homo sapiens'den aşinayız azda olsa konulara. Bağıra bağıra, bir saniye bile susmadan mücadele verdik hayatta. Hayat bize bu kadar borçluyken, ona en sevdiklerimizi adarken, adaleti toprakta aramak saçmalık olmuştu. Sonra mücadele alanı genişledi ve tabi mücadele ettiklerin. Ancak insan hep kaybedendi… Kimisi karşı çıkmak için haksızlıklarla savaştı ama insan yok olmaya en müsait olanıydı. Susmak en güzel cevap derlerdi. Yok olmaya mahkum biri, yok olacağını bile bile neden susarak cevap verirdi? İnsan bedenden bir fani, değersiz bir çamur ve tanrının nefesi kimisine göre, kimisine göre maymun. Bunları duyunca susmak elde değil gibi. Oysa nereden geldiğimiz ne kadar önemli? İnsan kendine nereden geldik sorusu yerine nereye gidiyoruz sorusunu sorsa ne olurdu? Susmazdık sanırım. Değer ve yargılar hep sorgulan

İBADE(R)T - Zafer Korkmaz

Tanrı : Ben seni neden yarattım? Köpek : Hav Tanrı : Aferin. Ya seni? Kedi : Miyav Tanrı : Aferin. Peki ya seni? İnsan : Bilmiyorum tanrım. Tanrı : Nasıl olur? Ben senin beynini bütün bunlarınkinden bin kat daha gelişkin yaratmadım mı? İnsan : Aaa buldum düşüneyim diye? Tanrı : Şimdiye kadar neden düşünmedin o zaman? İnsan : Düşünen bir kaç kişi vardı . Onlarda zamanla hayvan gibi yaşamaya başladı . Korktum tanrım Tanrı : Neyden korktun? İnsan : Hayvan gibi yaşamaktan... Tanrı :Hayvanlar nasıl yaşıyor ki korkasın? İnsan : Yani... Temiz değiller bir kere Tanrı : Saçmalama bence daha fazla. İnsan : Emredersiniz tanrım. Tanrı : (Derin bir iç çeker) (kediye) ben nerede hata yaptım acaba? Kedi : Miyav Tanrı : Sanmam İnsan : Ne dedi tanrım? Gerçi ne derse demiş olsun sonuçta sizin bir yerde hata yaptığınızı söylüyor. Şerefsiz kedi! Şeytan bu şeytan! Tanrı : Bak yavrum, senin ibadetin düşünmektir. Ben seni neden yarattım? İbadet et diye... anlıyor musun beni?

Gerçeklerden Kaçmak (Anıl Uluçay)

Hayaller bizim vazgeçilmez dayanağınızdır onlar olmadan hayatın gerçeklikleri altında sıkışıp kalırız  ama gerçeklik ve hayal arasından ki farkı idrak edebiliyor ve gerçeklerden kaçmak için her fırsatta hayallere sığınmadan durabiliyor muyuz? Çoğu insan sabah olduğunda güneşin doğuşunu görebildiği için mutlu olmak yerine gerçekliklerin hüznüyle güne başlıyor. Bahsedilen gerçekler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir tabiki ama sizce en ağır gerçekler nelerdir? İnsanoğlu neden gerçeklikler ile mutlu olamıyor? Bahsedilen gerçeklerin hiç mi iyi tarafları yok? Bir çok soru sorabiliriz kendimize veya bir başkasına ama önemli olan sorulan soruların cevaplarını verebilmek veya verdirebilmek ancak bunu başarabilirsek gerçeklikler ile mutlu olmaya başlayabiliriz çünkü verdiğimiz cevaplar gerçek sandığımız çoğu şeyin aslında bizim gerçeğimiz olmadığını ve bizim istediğimiz değil bize sunulan, mecbur bırakılan hayatı yaşadığımızı gösterecektir. Vermediğimiz daha doğrusu vermekten