Ana içeriğe atla

Medeniyetin Cümle Kapısı (Anıl Uluçay)

12.10.2018 Bugün Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesinin konuğu “Atatürk’ün Doktoru” olarak tanınan Mim Kemal Öke’nin torunu ve dedesi ile aynı isme sahip  Siyaset Bilimi Profesörü Sayın Mim Kemal Öke idi.

Sn.Öke’nin üniversitemize gelmesinde öncü olan ve yeni kurulduğu halde hızlı bir başlangıç ile başarılar ile dolu bir topluluk olacağını gösteren Uluslararası İlişkiler Topluluğunu bir kez daha tebrik etmekte fayda var. Mim Kemal Öke ile alakalı kısa bir bilgi vermek gerekirse kendisi 35 yaşında profesör olarak Türkiye’nin en genç profesörü ünvanını almış ve akademik çalışmaları,makaleleri dışında üç tane de yayınlanmış romanı bulunmaktadır. Aynı zamanda Öke eğitimini tamamladıktan sonra BM de danışmanlık görevinide üstlenmiş ve Türkiye’yi gururlandırmıştır. 

Üniversitemizde ki konferans Doç.Dr.İsmail Şahin moderatörlüğünde Prof.Dr.Mim Kemal Öke’nin karışımı ile başladı ve Birey, Devlet, Sistem temelleri üzerinde yükselen güzel bir konuşma gerçekleştirildi. Mim Kemal Öke dünyada ki sorunların,sistemde oluşan çektiklerin sebeplerinin yaklaşık on yıldır birey kaynaklı olduğunu sıkça dile getirdi ki söylemine katılmamak elde değil.

Düşüncelerinin oluşmasının altında yatanın ‘Karşılaştırmalı Yaklaşımlar’ olduğunu dile getiren Öke bu yaklaşımı sergilerken temel olguların dışında sui generis(sıradışı) yaklaşımlar ile daha çok doğruya erişilebileceğini ve 21.yy’ın diğer yüzyıllara nazaran daha zor bir yüzyıl olacağı için toplumların sıradanlığından sıyrılınırsa ancak ülke belli bir ölçekte yükselebilecektir diyerek ve toplumun analizi konusunda psikiyatristlerden yardım alınması gerektiğini dile getirerek sistemsel sorunların daha iyi anlaşılabileceğini ve çözümsel bulgulara ulaşılabileceğini bir şekilde biz katılımcılara iletti.

Mim Kemal Öke göründüğü üzere namütenahi bir mizaca sahip kendisinin de savunduğu üzere sui generis bir kişilik ve bu kişiliğin Bandırma OnYedi Eylül Üniversitesinde bulunup katılımcılara kendisini bir referans noktası olarak sunması salonda bulunan herkes için bir şans niteliği taşımaktaydı ki günümüzde insanların bilgi ve birikimleri ile kendilerinden daha aşağı gördükleri kişilere,ikili ilişkilerde nasıl davrandıklarını düşünecek olursak kendisi bu gibi insanlara hayatın hem namütenahi hemde dünyevi düşünce ve duygulardan arınarak nasıl daha güzel yaşanacağını gösterdi.

Öke Soğuk savaşın bitiminden sonra uluslararası arenada herkesin liberalleşme ile daha iyi olacağı,endüstriyel gelişmeler ile refahın artacağı düşüncesinin yaygınlaştığını ve barışın öyle korunacağı algısının oluştuğunu dile getirdi fakat bunların hepsinin çöktüğünü dile getirerek aynı hataların tekrar yapılmamasını temenni etti.

Komplolardan da bahseden Öke bu teorilerin arttığını fakat bunlara odaklanmak yerine halihazıra bulunan füze sistemlerine kimin basacağını ve bu kişinin hangi psikolojik yapıda olduğunu bilmenin daha önemli olduğunu dile getirdi ve bunun akabinde yaşanan cinayet,tecavüz olaylarının sebebinin bazı araştırmalar sonucu ‘yakınına zarar vermek’ temeline dayandırarak açıklayan Öke bu oluşan toplumun içine kapanıklığını aşması için ve bu toplumun AVM ile ATM arasından kurtarılması için acilen birşeylerin yapılması gerektiğini dile getirdi.

Ekolojik sistemin önemliliğindende bahseden Öke ekolojik sistemin bozulması ile toplumların daha içe kapanıklaştığını ve bireysel çıkarların edinimi hırsının daha da arttığını söyleyerek 1968 li kuşağın ekolojik temele dikkat ettiğini,bir ideoloji ve ardında yatan fikir için ölmeyi ve öldürmeyi göze aldıklarını fakat şu an ki ideolojik düşüncelerin ardında fikrin olmadığını söyleyerek fikirden çok bireysel çıkarların üst seviyede olduğunu söyledi.

Filistin konusuna da değinen Öke bazı sorunların bağırarak geldiğini fakat buna karşı siyas liderlerin kulak tıkadığını söyleyerek Türkiye’nin başına BM de çalışırken bir Kürt sorununun 1970-80 yıllarında geleceği aşikardı diyor ve Türkiye’nin bağırarak gelen oyuna karşı önlem almaması için başka sorunlarla oyalandığını yani “büyük oyun” oynandığını dile getiren Öke komplolar diyarında olduğumuzu da ortaya koyarak aktörler aynı,sistem aynı çözülmesi o nedenlede zor dedi.

Öke genel bağlamda Türkiye Dış Politikası ve Dünyada ki başat güçlerin politikalarına bakarak güzel bir konferans gerçekleştirdi ve salonu arada yaptığı espiriler ile ayakta tutarak namütenahi bir kişiliğe sahip olduğunu göstermiş oldu.

Konferansın düzenlenmesi üniversitenin aktifleşmesine ve büyümesine ivme katarak “yeni kurulan bir üniversite” algısını üzerinden atmasına yardım edecek ölçekte faydalı oldu.
Konferansın düzenlenmesinde katkıda bulunan Uluslararası İlişkiler Topluluğu gerçekleştirdiği ilk etkinliği ile üniversitede adından çok bahsettirecek bir topluluk olduğunu göstermiş oldu fakat Öke’nin kitaplarının imzası sırasında yaşanan kargaşa ve topluluk üyelerinin de bu karmaşa içerisine dahil olarak önlerde yer almaya çalışması Uluslararası İlişkiler de geçerli olması gereken eşitlik,demokrasi kavramlarını ilk elden bireyde çiğnemiş oldular.

Rektör Süleyman Özdemir’in de katılımıyla gerçekleşen konferans başladığı gibi büyük bir coşkuyla son buldu ve Rektörümüzün bu topluluğa desteğinin üst seviyede olacağı da dile getirilmesede hissiyatlar ile anlaşıldı. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tanin no kao / Başkasının yüzü (İsmail Şen)

Bir Film, İki Kitap ve Filmi Okumak Bandırma Sinema Amatörleri Derneği’nin ‘’Film Okuma’’ etkinliğinde üçüncü filmimiz 1966 yapımı, Hiroshi Teshigahara tarafından Kobe Abe romanından uyarlanmış  ‘’Tanin No Kao/Başkasının Yüzü’’  filmi oldu. Film, bir iş kazası nedeniyle yüzünü kaybetmiş ‘’ Okuyama’’ isimli bir karakterin hikâyesini anlatıyor. Görünüşün mü kişiliği yoksa kişiliğin mi görünüşü etkilediğine ilişkin bir sorgulama yapıyor. Her ne kadar dernek olarak bu etkinlikleri ‘’Film Okuması’’ olarak niteliyor olsak da konunun uzmanı sayılmayız. Film üzerine bir grup insan amatör bir ruhla oturup tartışıyoruz. Etkinliklerde filmi seçen arkadaşımız bir otorite olarak konuşmuyor, böylelikle samimi bir diyalog imkânı buluyoruz. '’Film Okumak’’ kulağa biraz samimiyetsiz, gereksiz özgüvenli bir iş gibi geliyor. ‘’Film Sohbetleri’’ ya da ‘’ Film Analizi’’ dersek daha iyi olabilir sanki. '' Film analizi '' dediğimizde filmin teknik konularını içerisine

Tekerrür'deki Gerçeklik (Murat H. Özcan)

Susmak en güzel cevaptır derdim her zaman milat çok derindeydi oysaki. Kendi miladını yaratmalıydı insan ve yarattı da. Sonra devamı geldi işte, tarih kitaplarından ve homo sapiens'den aşinayız azda olsa konulara. Bağıra bağıra, bir saniye bile susmadan mücadele verdik hayatta. Hayat bize bu kadar borçluyken, ona en sevdiklerimizi adarken, adaleti toprakta aramak saçmalık olmuştu. Sonra mücadele alanı genişledi ve tabi mücadele ettiklerin. Ancak insan hep kaybedendi… Kimisi karşı çıkmak için haksızlıklarla savaştı ama insan yok olmaya en müsait olanıydı. Susmak en güzel cevap derlerdi. Yok olmaya mahkum biri, yok olacağını bile bile neden susarak cevap verirdi? İnsan bedenden bir fani, değersiz bir çamur ve tanrının nefesi kimisine göre, kimisine göre maymun. Bunları duyunca susmak elde değil gibi. Oysa nereden geldiğimiz ne kadar önemli? İnsan kendine nereden geldik sorusu yerine nereye gidiyoruz sorusunu sorsa ne olurdu? Susmazdık sanırım. Değer ve yargılar hep sorgulan

İBADE(R)T - Zafer Korkmaz

Tanrı : Ben seni neden yarattım? Köpek : Hav Tanrı : Aferin. Ya seni? Kedi : Miyav Tanrı : Aferin. Peki ya seni? İnsan : Bilmiyorum tanrım. Tanrı : Nasıl olur? Ben senin beynini bütün bunlarınkinden bin kat daha gelişkin yaratmadım mı? İnsan : Aaa buldum düşüneyim diye? Tanrı : Şimdiye kadar neden düşünmedin o zaman? İnsan : Düşünen bir kaç kişi vardı . Onlarda zamanla hayvan gibi yaşamaya başladı . Korktum tanrım Tanrı : Neyden korktun? İnsan : Hayvan gibi yaşamaktan... Tanrı :Hayvanlar nasıl yaşıyor ki korkasın? İnsan : Yani... Temiz değiller bir kere Tanrı : Saçmalama bence daha fazla. İnsan : Emredersiniz tanrım. Tanrı : (Derin bir iç çeker) (kediye) ben nerede hata yaptım acaba? Kedi : Miyav Tanrı : Sanmam İnsan : Ne dedi tanrım? Gerçi ne derse demiş olsun sonuçta sizin bir yerde hata yaptığınızı söylüyor. Şerefsiz kedi! Şeytan bu şeytan! Tanrı : Bak yavrum, senin ibadetin düşünmektir. Ben seni neden yarattım? İbadet et diye... anlıyor musun beni?

Gerçeklerden Kaçmak (Anıl Uluçay)

Hayaller bizim vazgeçilmez dayanağınızdır onlar olmadan hayatın gerçeklikleri altında sıkışıp kalırız  ama gerçeklik ve hayal arasından ki farkı idrak edebiliyor ve gerçeklerden kaçmak için her fırsatta hayallere sığınmadan durabiliyor muyuz? Çoğu insan sabah olduğunda güneşin doğuşunu görebildiği için mutlu olmak yerine gerçekliklerin hüznüyle güne başlıyor. Bahsedilen gerçekler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir tabiki ama sizce en ağır gerçekler nelerdir? İnsanoğlu neden gerçeklikler ile mutlu olamıyor? Bahsedilen gerçeklerin hiç mi iyi tarafları yok? Bir çok soru sorabiliriz kendimize veya bir başkasına ama önemli olan sorulan soruların cevaplarını verebilmek veya verdirebilmek ancak bunu başarabilirsek gerçeklikler ile mutlu olmaya başlayabiliriz çünkü verdiğimiz cevaplar gerçek sandığımız çoğu şeyin aslında bizim gerçeğimiz olmadığını ve bizim istediğimiz değil bize sunulan, mecbur bırakılan hayatı yaşadığımızı gösterecektir. Vermediğimiz daha doğrusu vermekten